Karşımdaki boş sayfaya gözümü kırpmadan bakmaya devam ederken sertçe bir nefes verdim. Beşinci bölümün başlarında kabul etmek istemesem bile tekrardan tıkanmaya başlamıştım. Bundan daha sinir bozucu bir şey varsa o da daha önceki seferlerde olduğu gibi bunu gidermek için birisinin suratına muhtaç olmaktı. Tavşan tipli o çocuğu görmek, maalesef ki tıkanmış ilham borularımı açmamı sağlıyordu.
Eh, ilk başlarda bu düşünceyi kesinkes bir şekilde reddediyor olsam da bir süre geçtikten sonra pes etmiştim. Artık o çocuğun yüzüne olan garip ve de acınası ihtiyacımı reddetmeyip kabullenebiliyordum. Karakterim Skylar Grey'in ilerleyebilmek adına ona ihtiyacı vardı. Kabul etmesi zor olsa da maalesef benim de bu lanet tıkanıklık halinden tamamiyle kurtulmak ve eski günlerime dair hayallerimi gerçekleştirebilmek için ona ihtiyacım vardı.
Onu görebilmek umuduyla dizüstü bilgisayarımı düzgünce bilgisayar çantama yerleştirmiş ve dizime kadar gelen siyah bir taytla düz bir tişört gibi klasik fakat rahat kıyafetlerimi giyerek ayaklanmıştım. Saçlarımı tepeden örerek başımın arkasında birkaç tel toka yardımıyla hoş bir topuz yaptığımda her şeyin rahatlığım için olduğunu kendi kendime tekrar etmekteydim. Evden çıkmadan hemen önce atıştırmalık dolabımdan aldığım birkaç paket muzlu krakeri de çantamın ön gözüne sıkıştırdıktan sonra evden ayrılmıştım. Aklımda henüz bir plan olmasa da geçen seferki gibi market yolunu arşınlamak istemiyordum. Sürekli aldığım ramenleri yiye yiye kilo aldığımı hissediyordum ve bu aralar biraz zayıflamaya ihtiyacım vardı. Bu sebeple orada olduğunu düşündüğüm ve belki gitmişken biraz da spor yaparım diye umut ettiğim parka gidecektim. Orada mıydı yoksa değil miydi bilmiyordum lakin hiç yoktan biraz temiz hava almak bunalmış ruhuma gayet iyi gelecekti.
Parka gittiğim süre boyunca gözlemlediğim kadarıyla bugün ne sokakta ne de geniş yürüyüş parkında fazla kişi yoktu. Bugün onu bulmaya dair ümitlerim yavaş yavaş tükenirken öylece park yolunda dikildiğimden garip bakışların odağında olmamak adına yakınlardaki boş bir banka oturmuş ve bilgisayarımı çantasından çıkarttıktan sonra kucağıma koyarak boş word sayfasını açmış ve kollarımı gererek parmaklarımı kütürdetmiştim. Temiz havanın ve etrafımdaki ağaçların mis gibi kokusunun zihnimi açtığını hissedebiliyordum. Rahatlamış bir şekilde nefesimi verdiğimde şimdi en azından birkaç satır yazabilirmiş gibi hissediyordum.
İlk cümleye rahatlıkla başladığımda gerisi iplik söküğü gibi gelmeye başlamıştı. Bir yandan yazarken bir yandan da çantamdan çıkartıp hemen yanıma koyduğum muzlu kraker paketimden birkaç tanesini alıp ağzıma atmaktaydım.
Üçüncü paragrafıma geçtiğim sırada görüş açıma bir gölge düşmesine rağmen şu an tam dikkatle yazmaya odaklandığımdan çevremle bağımı tamamen kopuktu.
"Selam."
Kafamı kısa bir an kaldırıp bana bakan kahverengi gözlere döndükten sonra bakışlarımı gerisingeri ekrana çevirmiş ve yoğunlaşmış ilhamımın her bir kırıntısını kullanmak istediğimden yazmama kaldığım yerden devam etmiştim. Tepemde dikilen kişi sorusunu yinelediğinde kimi gördüğümü hatırlamayacak kadar odaklanmış haldeydim.
"Merhaba tavşan."
Dudaklarımın arasından kaçan mırıltıyla birlikte klavye üzerinde seri bir şekilde hareket eden parmaklarım duraksadı. Az önce ne demiştim ben öyle?
![](https://img.wattpad.com/cover/120589312-288-k473970.jpg)