1

93 10 2
                                    

"...Polisler bilgi vermekten kaçınsa da medyanın öğrenebildiği kadarıyla, peşpeşe gerçekleşen cinayet olaylarının aynı suçlunun işi olma olasılığı çok yüksek. Kurbanların aynı kıyafetleri giyiyor olarak Han Nehri'nde bulunmuş olmaları da bu fikri destekliyor. Polisten bir an önce bu cinayetlerin suçlusunu yakalamalarını bekliyo..."

"Elimdeki dosyayı kafana fırlatmadan önce kapat şu televizyonu Taehyung." Amirin ani çıkışına başıyla onay verip televizyonu kapattı. Zaten herkes çok gergindi, kimse bir de kavga çıkmasını istemiyordu.

Sinirle saçlarını karıştırıp küfür etti.
"Lan biz ne biçim polisiz? Bir tane psikopat herifi yakalayamıyoruz. Hepimizi kovsalar yeridir!"

"Amirim, sakin olun. Geçin şöyle oturun biraz. Hepimiz çok yorgunuz, siz de öyle. Elimizden geleni yapıyoruz, mutlaka yakalayacağız o pisliği."

"Ne oturması Taehyung!? İlk cinayetten günden bu yana on beş gün geçti, on beş koca gün! Bizim elimizde ne var? Koca bir sıfır!" Taehyung, amirinin ne kadar sinirli, üzgün ve mahcup olduğunun farkındaydı, kendisine patlamış olması sorun değildi. "ÇASUM'un olaya dahil olma vakti geldi galiba."

"Amirim, insanlar olayın ÇASUM'un karışacağı kadar ciddi olduğunu öğrenirse panik çok büyür."

Derin bir nefes aldı.
"Her halükarda panik çok büyük. Elimizde hiçbir şey olmadan beklemek çok daha zor."

"Amirim biraz daha çabalayalım. ÇASUM dahil olursa medya mutlaka öğrenir, gizli tutamayız."

Parmağını sallayarak genç polisi uyardı.
"Bugün Taehyung, bugün son. Gün sonuna kadar bir ipucu bulduk bulduk. Bulamazsak bu iş artık bizden çıkar."

....

Amir, koltuğunda oturmuş şakaklarını ovarken koşarak bir polis geldi.

"Amirim, amirim!" Nefes nefese kalmıştı. Ellerini dizlerine koyup soluklanmaya çalıştı. Amir de oturma pozisyonunu düzeltip merakla gencin bu kadar koşmasına neden olan haberi dinlemeye koyuldu.

"Amirim dün gece... yeni bir kayıp olayı daha olmuş." Elindeki dosyayı uzattı. "Adı Han Jihyo. 26 yaşında, bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Dün gece mesaiye kalmış fakat sabah da eve dönmemiş. Kocası da endişelenince hemen aramış. Normalde karısı hiç geç kalmadan eve gelirmiş. Çünkü... iki yaşında bir oğulları var." Son cümleyi boğazındaki yumruyu yutkunmaya çalışarak söyledi.

Amir duydukları üzerine gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Karaktersiz herif." Sandalyesinden kalkıp elini şaklattı. "Herkes buraya baksın." Bütün polisler uğraştıkları işleri bırakıp amire döndü. "Bu dava artık bizden çıktı. Şube olarak olayı ÇASUM'a devrediyoruz."

"Ama amirim haber medyaya sızarsa büyük korku uyandırmaz mı? İnsanların bize olan güvenleri de sarsılır." Polislerden biri endişeyle sordu.

"Ben de biliyorum ÇASUM'un toplumdaki ününü, olayları daha da çıkmaza sürükleyeceğini. Ama kurbanlar ve aileleri... Bugün yeni biri daha kayıp. Han Jihyo. 26 yaşında, iki yaşında da bir oğlu var. Bir önceki kurban Lee Sojung. Kızının okul gösterisinden bir gün önce bulundu cesedi. Biz ileride bu çocuklara ne diyeceğiz? Polis olduk ama hiçbir halta yaramıyoruz; annelerinizi bir sapığın elinden kurtaramadık mı diyeceğiz? Hanginiz diyebilecek bunu?" Bütün polisler başlarını öne eğdiler. "Bizden haber bekleyen o ailelere, kendi adımız kirlenir diye korktuk, elimiz kolumuz bağlıymışçasına hiçbir halt yapamadık diyebilecek miyiz?" Eline gözyaşı damlayana kadar ağladığını fark etmemişti. Elinin tersiyle gözünü silip odadan çıktı.

Taehyung da oradaydı ve amirin konuşması sürekli kelimesi kelimesine beyninde tekrarlanıyordu.
En iyi seçenek ÇASUM'a güvenmek gibi duruyordu.

Birisinin omzuna dokunduğunu fark edince arkasını döndü. Çaylak polislerden biriydi.

Dalgın dalgın konuştu.
"Efendim?"

"Davayı devredeceğimiz ÇASUM nedir?" Konuyu duyan Taehyung bir anda bütün ilgisini önündeki polise verdi.

"ÇASUM 'Çözülememiş Ağır Suçlarla Mücadele' teşkilatı şube polislerin çözemediği davaları çözen üst düzey bir polis kurumu. Oraya sadece ülkenin en iyi polisleri kabul edilir. Suçlu psikolojisinde de uzmanlar. Bu yüzden amirim de davayı onlara vermek istiyor." Gülümsedi.

....

"Ya Kang Seulgi! Kaç defa dedim sana bir kere de şu yemeğe vaktinde gel diye! Kazanın dibinde kalan yapış yapış yemeği yemek hoşuna mı gidiyor?!"

"Aman da aman benim koca bebek Joohyun'um beni mi düşünürmüş." Yanağına hızla bir öpücük kondurdu ve yerine geçip oturdu. Joohyun sinirli halinden ödün vermemek için iğrenmiş bir edayla yanağını sildi. Seulgi de güldü.

"Olur mu Joohyun, eğer günde on saat pratik yapmasa da dillere destan birinciliğini kaybetse Seulgi o vakitten sonra Seulgi olabilir mi?"

Şakayla karışık kendisine laf sokan arkadaşına döndü.
"Namjoon, sus da yemeğini ye. Hem en sonki atış taliminde altıncı sırada gördüm adını. Ekipten atılmak mı istiyorsun? Daha sıkı çalışman lazım, daha sıkı." Zafer gülümsemesini takınıp sevinçle yemeğine döndü.

"Bir kere de didişmeseniz de şu yemeğimizi huzur içinde yesek. Zira günün en sevdiğim kısmı da."

"Aferin Jungkook. En küçüksün falan ama en olgun sensin. Büyüyünce geçersin sen Seulgi'yi." Joohyun masadaki kendisi küçük ama cüssesi büyük olan çocuğun saçlarını karıştırırken söylendi.

Seulgi gözlerini devirip yemeğini yemeye devam ediyordu ki yemekhanede yüksek sesli bir anons duyuldu.

"EKİP 1'İN DİKKATİNE! ÇASUM ÖZEL ÇAĞRI BİRİMİNE GELEN ÇAĞRIYI KONUŞMAK ÜZERE KANG SEULGI, BAE JOOHYUN, KIM NAMJOON, JUNG JUNGKOOK 613 NOLU TOPLANTI ODASINA. TEKRAR EDİYORUM...."

"Maalesef yemeğimin içine eden bir tek siz değilsiniz." Jungkook üzüntüyle kaşığını masaya koydu. "Kalkın hadi, bir an önce üstümüzü değiştirip gidelim. Bakalım yine hangi gerizekalıyı anasının karnından çıktığına pişman edeceğiz."

Umarım ilk bölümümüzü beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölüme kadar kendinize cici davranınnn💜💜👋👋

Katil  •  SeulMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin