🦋

35 2 1
                                    

''Günaydın Yoongi.'' demişti abim kapıyı aralarken. O sırada ise ben yeni uyanmıştım, yatağımın ortasında sersem bir şekilde oturuyordum. Gözüm saate ilişmişti. Demek sadece iki saat uyumuştum. Günaydın abi diyecek halim olmadığı için gözlerimi kırpıştırıp hafifçe gülümsedim ona. ''Sana bir hediye var.''

Abim gitmişti. Bacaklarımın arasında simsiyah, orta hallice büyüklükte bir kutu vardı. Üzeri ise siyah kurdele ile bağlıydı. Kurdelenin ucunda zımbalı bir not vardı. ''Seni seviyorum.'' yazıyordu. Bu el yazısı tanıdıktı. Heyecandan titreyen göz bebeklerimle kartın aşağısına doğru kaydırdım gözlerimi. Nayeon yazdığını fark etmiştim. Kabul edemezdim bunu, başka bir Nayeon olmalıydı. Kutuyu yatağımın yanına bırakarak çabucak ayağa kalktım ve odamdan dışarı çıktım.

Yemek masasına tabak götüren annemle karşılaşmıştık ilk olarak. ''Günaydın, doğum günü çocuğu. Uyandın mı?'' diyordu. ''Aaah..'' diye soludum anlığına, nasıl soracaktım anneme? Soramazdım. ''Abim nereye gitti?'' dedim. Abime sormak daha mantıklıydı. Çok neşeli bir şekilde karşılamıştı beni ama yüz vermemiştim. O yüzden birazcık bozulmuş olmalıydı ama öylesine şaşkın hissediyorum ki, güzelce cevap verebileceğimi sanmıyordum. Abimin yanına çıktım hemence. ''Hediye ne zaman geldi?''

''Az evvel işte, sen uyurken.''

''Getiren kişi bir şey bıraktı mı?''

''Ne gibi, Yoongi?''

Beni anlamadığı için agresifleştiğimi hissedebiliyordum, derin bir nefes aldım. ''Adres falan yazılı olan bir şey işte... Kimin gönderiğine dair olan.''

En son beni anlamış olacaktı ki ''Bir dakika, olacak öyle bir şeyler.'' deyip bir yerlere gitmişti, geri geldiğinde ise elinde kağıtlar vardı. ''Abin olduğumu söyleyip ben imzaladım. Uyandırınca kızıyorsun.'' Cevap vermeden kağıtları elinden aldım ve odama döndüm tekrardan. Yatağımın, hala sıcak olan yorganımın içine girdim. Kağıtlara hızla bir göz attım. İkinci kağıdın altında gönderen kişi 'Lee Nayeon', alıcı kişi 'Min Yoongi' yazan bir kısım vardı.

O an beni sağır edebilecek, yorucu bir çınlama başlamıştı kulağımda. Kalbim delicesine atıyordu. Adres kısmını kontrol ettim. Birebir aynıydı. Bu nasıl olabilirdi?

Yatağımın yanındaki kutuyu yatağıımın altına soktum, kimse bulmamalıydı onu. Daha sonra ise üstümü giyinip dışarı çıktım. Ailesinin bir ton hazırlıkta bulunduğu bir doğum günü çocuğu için bu vurdumduymazlık endişelendiriciydi. Emindim. Yine de kalbimi dinleyip yıllardır ezbere bildiğim, kağıtta yazan o adrese gittim.

Önünde durduğum, eskiden balkonunda küçük küçük çiçekler asılı olan evin bu sefer canımda 'satılık' yazıyordu. Hiçbir değişiklik olmadan yaklaşık iki aydır böyleydi. Kadınım kendi canına kıyalı iki buçuk ay olmuştu. Bana bıraktığı tek şey ise yatak odasındaki kan birikintisiydi.

'Satılık' yazısı beni şaşırtmasa da kalp atışlarım ve kulağımdaki o çınlama dinmemişti. Fazlasıyla kafam bozulmuştu bu duruma, telefonum da çalıp duruyordu. En sonunda açıp ısrarcı abime yarım saate geleceğimi söyledim. Yarım saat sonra ise yemek masasında ailecek oturuyorduk. Annem benim için bir sürü güzel yemek hazırlamıştı. İki buçuk ay önce olsa bu yemekleri gördükten sonra kendimi dünyanını en şanslı insanı hisseder, bir kaplumbağaya dönüşecek kadar yerdim. Şimdi öyle değildi. Çubuğumla yumurtayla oynarken başımı eğmeden konuştum. ''Yarım saat kadar yakın mesafeler için kargo gönderilir mi?''

Herkesin gözleri beni bulmuştu. Annem ''Neden, oğlum?'' diye soruyordu.

''Nayeon bana hediye göndermiş.'' Bunu söylerken başımı daha çok eğdim önüme. Çıkacak kıyameti tahmin edebiliyordum.

let me know | min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin