Hastalıklı His

100 7 1
                                    

"Bunun doğru olduğuna emin misin?" diye sorarken aslında doğru olmadığının bilincindeydim. Yine de içimde göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir taraf Grace'e güvenmemi söylüyordu. Bu yüzden başını onaylarcasına sallamasını beklemeden işaret ve orta parmağımı birleştirip boğazımdan içeri ilerlettim.

Dakikalar sonunda içimdekileri çıkarmayı başarabilmiştim. Gözlerimi yanımdaki sarışın kıza döndürdüğümde gururla gülümsediğini gördüm. Ona arkadaşım diyemiyordum, çünkü değildi. Fakat bana yardım ediyordu ve bunun için minnettar hissediyordum. Dolayısıyla ben de gülümseyerek karşılık verdim. Hareket etmediğimi görünce eğilerek elini omzuma koydu ve "Devam et," diye fısıldadı.

"Yapamam," dedim çatlak çıkan sesimle. "Üç gündür yalnızca baharatlı çay içiyorum. Boşaltmam için içimde bir şeyler olması gerekir."

Gözlerini devirdi, bu hali bana Teresa'yı anımsatmıştı. "Bu zamana kadar yediklerin boşaltman için yeterli değil mi yani?" Bu cevabı üzerinde başımı aşağı yukarı salladım ve parmaklarımı birleştirerek tuvalete eğildim.

***

Yalnızca yeşil çay içmeye başlayalı bir hafta olmuştu. Açlıktan çok hastaymış gibi hissediyordum. Buna rağmen bu işten vazgeçmeyi ya da Grace'i yarı yolda bırakmayı asla düşünemezdim.

Annem beni akşam yemeğine çağırdığında pet şişe boyutundaki mataramdan içiyor olduğum çayın sonuna gelmek üzereydim. Yemek çağrısına karşılık merdivenlerden aşağı doğru aç olmadığımı haykırdım. Yanıt alamayınca annemin benimle uğraşmamayı seçtiğini düşünmüş ve rahatlayarak çayıma geri dönmüştüm ancak çok geçmeden odamın kapısı çalındı. "Bir haftadır bizimle yemek yemekten kaçındığını fark etmediğimi mi düşünüyorsun, Milena?"

Cevap vermeye fırsatım olmadı. Annem saklamaya çalıştığım mataramı elimden kapmıştı ve incelemesi sürdükçe kaşlarının daha fazla çatıldığını görüyordum. Bana yaklaştığında gözlerinde görmeyi beklediğim öfke yoktu, onun yerine fazlasıyla hayal kırıklığı olduğunu hissetmiştim. "Milena," dedi annemden duymamın mümkün olduğunu düşünmediğim kadar yumuşak bir tonla. "Ne zaman hislerini benimle paylaşmayı bıraktın sen?"

Annemin sorduğu birkaç soruya kaçamak yanıtlar verdiğimden sonunda pes etmesini bekliyordum fakat aşağı inip dolu bir tepsiyle geri döndüğünde bunun olmayacağını anladım. Tepsideki yemeği bitirene kadar başımda bekleyeceğini biliyordum. Bu nedenle kaşığı ağzımda her götürüşümde hücrelerimi saran pişmanlıkla yemeğimi bitirdim. Hala bekleyiş dolu gözlerle bana baktığını fark ettiğimde dayanamadığımı hissettim. "Ne? Senin yüzünden bir tepsi yemek yedim. Daha ne yapmamı istiyorsun?" Ayağa kalkmıştım. "Ah, kendimden nefret ediyorum! NEFRET EDİYORUM, NEFRET EDİYORUM, NEFRET EDİ-"

Vücudum titremeye başladığında kusacağımı sanıp tuvalete koştum ama elde ettiğim tek şey sonunda annemin bana sarılarak sakinleştirdiği bir ağlama krizi oldu. Islak gözlerimle anneme baktığımda işiteceğim azarların hepsini hak ettiğimi düşünüyordum. Oysa annemin tek söylediği "Biraz uyumalısın." oldu.

Alarmı duymamış olduğumdan kendime küfrederek uyandığımda okula çoktan geç kalmıştım bile. İlk dersi her türlü kaçıracağımdan acele etmeden hazırlandım. Dolabımın alt tarafına yerleştirdiğim Grace'in bana verdiği elbiselere bakmadan her zamanki gibi lacivert kot pantolon ve siyah bir kısa kolluyu üzerime geçirdim. Çantamı toplayıp dışarı çıktığımda saçlarımı taramaya vakit ayırmadığımı ancak fark edebilmiştim ama işin aslı umrumda bile değildi. Tek istediğim o aptal okuldaki aptal derslere girmek ve aptal Bayan Champkins'le konuşup onun aptal piyesinde yer almayacağımı söylemekti.

Hiçbirini yapamadım.

Okula ulaştığımda teneffüsün ikinci dakikasındaydık. Saçlarımın dalgaları kabarmış, yeşil gözlerim en az saçlarım kadar kızıl bir tona bürünmüştü. Bu berbat halimle kimseye görünmek istemediğimden bahçede oturmaya karar vermiştim fakat müdürün beni odasında beklediğini belirttiği anonsu duyunca okul binasına girmek zorunda kaldım.

Binaya giriş yapmamla Grace'in çığlığını duymam da eş zamanlı oldu. "Ne bu halin böyle, Milena J. Williams? Benim rolümü oynayacaksan yapman gerek-"

"Senin lanet olasıca rolünü oynamayacağım," dedim kelimeleri adeta tükürürcesine vurgulayarak. Tam müdürün odasının kapısına ulaşmıştım ki arkamı dönüp bana şaşkınca bakmakta olan Grace'e küfettim. "Senden nefret ediyorum. Ucuz sürtük."

Yaptığımın yanlış olduğunu ancak iyi bir öğrenci olduğumdan ceza almayacağımı zaten biliyordum ama yaklaşık bir saat müdürün karşısındaki deri kaplı koltukta oturmak ve çoktan biliyor olduğum şeyleri dinlemek zorunda kalmıştım. Dışarı çıktığımdaysa, hep o odada kalmayı diledim.

***

Eve gittiğimde annemin daha gelmemiş olmasına şükrettikten sonra koşarak banyoya girdim. Grace Sherwood'un tahmin ettiğimden daha fazlası seveni varmış demek ki, diye düşünüyordum hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştığım her defa başarısız olarak. Yüzümü atılan buzlu içeceklerden temizlemeyi başardığımda aşağı inerek mutfağa gittim.

Atılan buzlu içeceklerden yüzümü temizleyebilmiştim ancak gururumla ne yapacaktım?

Bu sorunun cevabını biliyordum. Buzdolabının kapağını açtım ve bulabildiğim tüm gofret ve dondurmaları yerken zihnimdeki sonsuz düşünce bulutundan uzaklaşabildiğimi fark ettim.

Bu hastalıklı hissi sevmiştim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 05, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Breathing FineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin