Eve gidip etrafı toladıktan sonra marketten aldığım malzemeleri dolaba yerleştirdim. Oturma odasına gidip televizyonu açtıktan sonra kapı çaldı.
"Kim o?"
"Benim, Zeynep"
Kapıyı açınca bana küçük bir kız çocuğu gibi gülmeye başladı. Elindeki poşetleri masaya koyup oturma odasına geçti. "Bana ne gösterecektin?" koltuktan kalkıp yanıma geldi. "Babamın yani artık senin odan oldu oraya gidelim. Göstereceğim şey orada."
Zeynep önden odaya girerken bende arkasından ona bakıyordum. Bana göstereceği şeyin yatak odasına ne işi olduğunu merak ediyordum. Yatağın altına eğilmiş birşey arıyordu. Kafasını kaldırmaya çalışırken kafasını vurdu."Dikkatli olsana kızım" diyerek gülmeye başladım. Elindeki kutuyu önüne alıp bana sinirle baktı "Sus be! Zaten acıyor." önüne oturmamı işaret edip kutuyu bana verdi. "Açsana." kutuyu açıp içindeki anahtarlar ve bileklikleri çıkarttım. "Bunlar ne oluyor?" siyah bilekliği benim bileğime takıp gri olanı kendisine taktı. "Babam küçükken bana bunları almıştı. Seni mutlu eden bir erkek olursa siyah olanı ona ver gri olan senin olsun demişti. Sende beni mutlu ettin."
"Peki anahtarlar?"
"Anahtarlar yukarıda ki kilitli olan odaların. Önemli birşey değil yani." Nedensiz bir şekilde ona bakmış gülüyordum ve o da bana gülüyordu. Gülüşü çok güzeldi sanki gökyüzünün siyahında parlayan yıldız gibi.
"Aç mısın?" karnını tutup "Kurt gibi açım."
Elini tutup mutfağa gittik. Dolaptan makarna alıp kaynayan suyun içine koydum. İçine biraz tuz attıktan sonra dolaptan iki tane tabak aldım. Zeynep'e baktığımda tezgaha oturmuş beni izliyordu. "Yardım eder misin minik ayı?" Tezgahdan inip omzuma vurdu "Sensin ayı." Makarnayı süzüp tabağa koydum "Aynen bende bir ayıyım." Gülerek elimdeki tabağı aldı bende arkasından ketçapı ve çatalları aldım."Eline sağlık minik karnımı doyurduğun için çok teşekkür."
"Minik karnın anlıyorum."
"Ya ama... Gıcık."
"Hadi geç içeriye geliyorum."
Zeynep oturma odasına geçerken bende mutfağı topladım. Elimi silerken içeriden gelen ses ile havluyu yere attım.
Zeynep yerde öylece yatıyordu. Yüzü beyazdı normalde ten renginden daha çok beyazdı. "Zeynep! Kendine gel Zeynep!" telefonu cebimden çıkarıp hemen ambulansı aradım. Zeynep'i kucağıma alıp anahtarı da aldıktan sonra dışarı çıktım. Ambulans gelince sedyeye yatırıp hemen arabaya aldılar. Elimi tutuyordu. Minik elleriyle elimi sıkmaya çalışıyordu. Uyanıktı ama gözünü açamıyordu sanki. "Zeynep nolur aç gözünü. Lütfen!"
Hastaneye geldiğimizde direk odaya aldılar. Doktorlar odaya girip çıkıyordu. Yüzlerinde endişe vardı biliyordum. Kendimi daha fazla tutamayıp sinirle bağırmaya başladım "Neden hep ben ya neden? Niye hep sevdiğim insanlar zarar görüyor!" Elimi sinirle duvara vurmaya başladım. Arkamdan doktorun bağırması ile kendime zor geldim. "Beyefendi lütfen sakin olun." Gözümden akan yaşlar, sinirden boynumda beliren damarlar...
Doktorun odasına geçtik. Adam elindeki dosyalara baktıktan sonra bana döndü. Gözlüğünü çıkarıp sıkıntıyla alıp verdiği nefesinden sonra konuşmaya başladı. "Zeynep hanım uzun süredir hasta. Bu hastaneye her ay gelip kontrol oluyor ama son iki aydır gelmiyordu. Hastalığı ilerlemiş ve ameliyat olması da normalden daha riskli."
"Hastalık derken? Ne hastalığından bahsediyorsunuz."
"Zeynep hanım kanser."
Hayatımda aldığım en büyük darbe buydu sanki. O yüzden Mert abi Zeynep sana emanet demişti. Ama Zeynep beni bırakmazdı değil mi? Gökyüzündeki yıldızlar ait olduğu yeri bırakmadıkları gibi. Çünkü Zeynep benim gökyüzümdeki tek yıldızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLA
Novela JuvenilAilesi tarafından istenmeyen on sekiz yaşındaki bir abi ve onunla birlikte gelmek isteyen yedi yaşındaki bir kız kardeş. "Ay bizi seviyor mu abi?" "Ay bizi dünya kadar çok seviyor miniğim."