Göz ucuyla dayımlar geliyor mu diye baktım. Hasan dayımın elleriyle yaptığı beyaz şarabın eşkimtrak kokusuu içime çektim sonra güçlükler çok ağır olan çam küpü kaldırıp kafama diktim. Annem içme diyordu. Sadece bir tadına bakacağım deyip onu geçiştirdim. Şarabın tadı eşkiydi. Acaba bütün beyaz şaraplar mı böyle yoksa bu el yapımı olduğu için mi bu kadar eşkii diye düşündüm. Sonra dayımlar gelmeden hızlıca cam küpü eski yerine koydum ki bununla ne kadar isabetli bir karar verdiğimi anladım. Kuzenim Hakan dolabın kapısını kapatmamla birlikte içeri girdi. Neyse ki hiçbir şey anlamadı. Trabzon da ki tatilimiz artık bitmişti ve yeniden İzmir’e dönme zamanıydı. Dört tane teyzem 3 tane dayım ve onların çocukları oldukça kalabalıktık bağ evinde. Yeniden şehir merkezine dönmek için kucak kucağa arabalara sıkıştık. Anemin olduğu arabaya binmek isterdim ama her kimse bir “ Gençler beraber gitsin diyordu.” Araba da beni her zaman dışlamak, aşağılamak, kendilerini çok matah bir şeymiş gibi göstermeye çalışan kuzenlerimle gitmekten nefret ediyordum. Kıvırcık saçlı, kısa boylu, her zaman dikkatimi çeken, ten çorap giymişçesine parlayan bronz, düzgün bacakları, bir gün merdivenlerden çıkarken arkadan fark ettiğim üçgen omuzları ve zayıflığına rağmen bir hayli arkaya doğru çıkı ola büyük kalçasıyla ve çirkef karakteriyle cam kenarı hemen kaptı. O sol tarafta binmişti bende sağ taraftaki cam kenarına tam yerleşmiştim ki 1.75 boyunda iri yarı yüzünü şarkıcı Nilüfere benzettiğim, devamlı “Ben artık 19 yaşındayım yani, isteğim gibi yaşarım yani.” Cümlelerini duymaktan bıktığım saçının rengi devamlı değiştiren kuzenim Mine benden taraftaki kapıyı açtı,
- Biraz kay kenara, dedi.
Anlaşılan yine orta bana düşmüştü. En öne Sevgi’nin kardeşi Serdar oturdu. Akrep burcu duygusal ancak ablasının telkinleriyle şımaran biriydi. Sevgi, Mine’den bir yaş büyüktü. Benden de üç yaş büyüktü, bu yüzden birbirlerine benimle olduklarından daha yakınlardı. Arabayı en büyük dayım Hasan’ın otuz yaşında ama gönlü onbeş yaşında olan oğlu Tugay kullanıyordu. Neyse ki bağ ile ev arası on dakikaydı. Artık bundan sonrası İzmir’e geri dönüştü.
- - Anne ne zaman gideceğiz, dedim.
- - Acelen mi var gideriz.
- - Ya anne sen demedin mi bugün diye
- - İyi kız sus sen, iki gün sonra Belçika’dan teyzenler gelecekmiş.
- - Bana ne ya, geliyor da bana mı geliyor.
- - Salak teyze bir sürü şey getirir sana Belçika’dan Aslı’ya bir sürü kıyafet getiriyorum dedi bana telefonda.
- - Onların kokmuş kıyafetlerine mi ihtiyacım var sanki… Sen beni hiç düşünmüyorsun anne! Onlar beni hep dışlıyor.
- - Teyzende mi seni dışlıyor?
- - Tamam, o dışlamıyor ama kocası bana köpekmişim gibi bakıyor istemiyorum onun getirdiğini, salak kızlarda hep beni dışlıyor, bir yere giderken beni hiç çağırmıyorlar, benimle hiç konuşmuyorlar. Küçükken hatırlıyor musun dişlerim ayrık olduğu için ”sen gülme ıyyğ çok çirkinsin, midem bulanıyor demişti.” Ben unuttum mu şimdi bunları? Gözlerim büyük diye sırf beni iğnelemek için aban gözleri pörtlek oyuncak bebek vermişti. Birde bunu özellikle sana getirdim demişti.
- - Saçmalama artık aslı o ablan senin, onlar senden büyük kafaları tabi tutmaz seni, sei seviyor onlar
- - Kıçımın ablası… Beş yaş büyük diye ablamı oldu, parası var diye hanım mı oldu? Ağzımıza sıçsınlar o zaman.
-Annem yeter artık diyordu devamlı. Bıkkınlığı yüzünden belli oluyordu. Canım annemi onlar için üzecek değildim.
- -Tamam, anne isteğin gibi olsun.
- - Öff tamam.
- - Anne gel hele bir gıdığından öpeyim.
- - Aslı beni sıkıntıya sokma git bir başımdan.
Annem üzülmesin diye onların suyuna gidiyordum ama içimden onları bir kaşık suda boğmak geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİVİLCELİ KIZ
ChickLittamda hayatının en güzel döneminde yüzü sivilcelerle dolan bir genç kızın arkadaşları, ailesi, aşkı arasında dışlanmışlığı ve kalabalık içindeki yalnızlığını anlatan, sosyal hayatı çöküntüye uğrayan bir genç kızın,tutunmak için çabaları...