Eve kendimi güçlükle attım. O kadar yorgun hissediyordum ki kafam patlayacak gibi ağrıyordu. Uyursam geçer diye düşünüp hızlıca yatağıma yöneldim. Yatağa girdiğimde bugün neler yaşadığımı anlamlandırmaya çalışıyordum. Yine de birkaç olumsuzluk beni yolumdan alıkoyamazdı ve hiçbir saçmalık bir iş bulduğum gerçeğinden daha önemli değildi.
Kötü başlayan hafta neyse ki öyle devam etmedi. Gönüllü olduğum yardım derneğinde kimsesiz çocukları ağırladık. Pek fazla üyesi olmayan yerel bir dernekti ama burada kendimi iyi hissediyordum. Dünya çapında dil, din, ırk, cinsiyet fark etmeksizin tüm insanların yardımına koşan bir dernek kurmak en büyük hayalimdi ve bu hayali gerçekleştirmek için temelden başlamalıydım. Dernekte olmak bana iyi geliyordu. Anne ve babam hep yanımdaymış gibi hissediyordum. Birkaç şeyi görmezden gelirsek haftayı güzel kapatmıştım. Sonraki ders için hazırlanıp tam motivasyonla öğrencimin evine gitmeliydim. Evden çıkarken kapının önündeki aynadan kendime baktım ve boynumdaki annemin alyansını tutup kendime şans diledim.
Evet Dawn güzel ve güven verici görünüyorsun, seninle gurur duyuyorum.
İç sesimle sohbetim bittikten sonra yola koyuldum. Sonbahar havası burada hiç belli olmuyordu. Bir gün delicesine yağan yağmur diğer gün sizi yakan güneş halini alabiliyordu. İşte tam da yakıcı bir güneş tepedeyken labirent sokağa girdim. Derse yirmi dakika vardı ve yine erken gidiyor olmaktan mutluluk duyuyordum ki,
"Gerçekten sapıksın öyle mi?" cümlesi ile irkildim.
Kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne doğru baktığımda bütün sevimsizliğiyle geçen hafta hayatını kurtardığım adamın bana doğru baktığını gördüm.
"Hey, sana diyorum. Beni mi takip ediyorsun?" diye devam etti.
Evet sanırım bu soruların muhatabı bendim ve karşımdaki adam benden cevap bekliyordu.
"Hayır. Şu evdeki çocuğun İngilizce öğretmeniyim." dedim sokağın sonunu işaret ederek.
Bana dik dik bakmaya devam etti.
Evet. Dudağı hafif sağ tarafa kıvrılmış, ağzı yarı açık haldeki bu adam belli ki bana inanmıyordu.
"Hala yüksek ateşiniz varsa hayal görüyor olmanız gayet normal. Bir doktora görünün." dedim kendimden emin bir tavırla. Bir şey söylemesine izin vermeden, ayakkabımı çıkarıp kafasına atma isteğimi bastırıp, yoluma devam ettim.
Sanırım karşı kaldırımdan beni takip ediyordu ama arkamı dönüp bakamazdım. Kararlı bir şekilde yoluma devam ettim. Öğrencimin kapısının önüne geldiğimde arkama baktım ve bahçe kapısının önünde bana baktığını gördüm. Ah! Muhtemelen bu paranoyak benim içeri girip girmeyeceğimi kontrol etmek için buraya kadar gelmişti. Ona baktığımı görünce giremeyeceğimden emin bir tavırla elini 'hadi gir' manasında salladı. Zile bastım. Muhtemelen hala sonucu görmek için bekliyordu. Bu kadar şüpheci ve garantici biri olması beni şaşırtmadı. Biraz sonra evdeki yardımcı kapıyı açtı.
Hah! İşte tam da şimdi mosmor olan suratını görmek isterim paronayak.
Ona doğru döndüm. Hala oradaydı ve şaşırmıştı. En sevimsiz gülümsememi takınarak sinir bozucu bir şekilde dil çıkardım. İşte şimdi daha da şaşırmıştı, maskesinin ve şapkasının arasına sıkışan minik gözleri iyice açılmıştı. O surat ifadesini görmek paha biçilmezdi. Eve girdiğimde kafamda "We are the Champions" çalıyordu. Konfetiler eşliğinde kendimi kutluyordum. O kadar rahatlamıştım ki. İçimden kendimi tebrik ederken, salona varmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRIZZLE
Fanfiction"Ateşe verdim yağmuru,yağışını izledim yüzüne dokunurken O yandı ben ağlarken, çünkü ismimi bağırdığını duydum, benim ismimi..."