Bölüm 1 DÜNYANIN SONU MU?

48 4 0
                                    


              Ne kadar geriye gitmeliyim acaba ... Miladın var olduğu zamanda dahil insanlar hor kullandıkları dünyanın hışmına uğramışlardır.Belirli yüzyıllarda dünya kendisini yenilemek amacı ile tufanlar ,depremler ,toprak kaymaları gibi bizim için doğal afet olan yıkımlarla kendini yenilemeye belki de bizden kurtulmaya çalışmıştır. 

21. yüzyıl insanlığın teknoloji ile birlikte yozlaşmayı gelişmişlik olarak gördüğü korkunç zamanlardan biri idi. Savaş ve kıyım ,çevre kirliliği ve bunun gibi pek çok insansal felaketle birlikte sonunda teknolojik yıkım dönemi 21. yüzyılın sonuna denk gelmektedir. Yaşadığım zamanın tarihçileri bu yüzyılda yaşananları 3. dünya savaşı olarak nitelendirmiştir. Doğal kaynaklar 22. yüzyılın ortalarında o kadar azalmıştı ki sanıyorum su savaşları diye hayal ettiğiniz savaşlar bu zamana denk gelmekteydi. Bütün bu yaşananlara rağmen insanlar kurtuluş arayacaklarına üç maymunu oynayıp yaşananlara duyarsız kalmış ve o çok güvendikleri teknolojinin kurbanı olmuşlardı.

 22. yüzyılın sonuna ulaşamadan küresel ısınma ve buzulların erimesi sonucu tusinami diye isimlendirilen devasa felaketler karalarda %25 lik bir azalmaya neden olmuştu. 23. yüzyıldaki doğal yıkımla birlikte deniz ve karalardaki depremler dünyada ilk çağlardaki gibi tek kara parçası oluşmasını sağlamış ve ulusların pek çoğu bu yıkımdan büyük yaralar almıştır. Sadece dünya değil biz insanlarda toplumumuza hırslarımız doğrultusunda büyük darbeler vurmuştuk. Dünyanın fiziksel değişiminin ardından uslanmayan insanlar arasında güç kavgaları tekrar baş göstermiş ve sonuç olarak milyarlarla ölçülen insan ırkı milyonlarla sınırlanmıştı. Ben bu yüzyıldan mıyım? Hayır ... Daha da ilerlemek zorundayım ki benim yaşadığım zamanı doğru anlayabilesiniz. Bu amansız güç savaşları 150 yıl sürmüş ve son noktayı yine dünya koymuştur. 

           24. yüzyılın son çeyreğinde insan ırkı en zor imtihanında sınıfta kalmıştı. KISIRLIK... Dünyada iki cins insan olduğunu hepiniz biliyorsunuzdur. XX kromozomlu kadınlar ve XY kromozomlu erkekler. İşte sorunun başladığı nokta burasıydı. 24. Yüzyıl bitmeden Y kromozomunun üzerinde oluşan bir genetik mutasyonla erkek neslinin üretkenlikteki görevi sona ermişti. Hastalık yüz yıl içinde sınırlı sayıdaki insan ırkının %38 ini etkileyerek doğurganlığa son noktayı koymuştu.Bilimin bütün kaynakları savaşlardan bu genetik hastalık sonucu oluşan yok olma tehlikesine çevrilse de geç kalınmıştı. Hala yaşadığım zaman bu hastalıkla savaşmaya  devam ediyor. Hani bilim kurgu filmlerinin vazgeçilmezi uzaylılar var ya. Onlarla da tanıştık . 25. yüzyılın ilk çeyreğinde ...

MARONLAR diğer bir değişle karbonla beslenenler . Bunun ne demek olduğunu anlamamız çok uzun sürmedi . Dost gibi geldikleri solucan deliğinden aslında yemek arayan et oburlar olduklarını fark etmemiz bir şeyi değiştirmedi. İşte 1. ulusal korunma savaşları da bu zamanda başladı. Bizi tuzağa düşüren ilk avlarının hayvanlar olmasıydı. Onları yaşadığımız dünyevi sorunlara çözüm olarak düşünmüştük. İnsanımsı görüntüleri beslenmek amacı ile avlanırken korku gerilim filmlerinden fırlamış canavarlara dönüşüyordu. Bizi ilk avladıkları araştırma tesisi solucan deliğini inceleyen bir enstitü idi. Ve dünyamıza yalnız gelmediklerini öğrenmemizden kısa bir süre sonra tesiste çalışan 82 personelin sadece 7 uzman askeri kurtulabilmişti. Hala tartışılır bu olay ama bence bu karar geçmişte verilen en kötü karar değildir. Maronlar yanlarında bedensiz yaşayan BASİLLERİ getirmişlerdi.  Basillerin yaşadıkları dünya Maronların hedeflerinden biriydi. İşlerine yarar umudu ile getirmişlerdi onları ve aynı umut ile pek çok zaiyat vererek onları Maronlarınların elinden kurtardık.Ancak bu amansız savaş sırasında iletişim kurmamız bir yılımızı aldı.Basiller zifte benzeyen mutaal bir yaşam formuydu. Yaşayabilmeleri için ise bir karbon bedene ihtiyaçları vardı. Maalesef ki tek şart bu da değildi. Konağın dişi olması ve etle beslenmemesi gerekiyordu. İlk konak olan asker Basillerden sadece bunları öğrenmemize yetecek kadar yaşadı. Son umudumuz olarak vejeteryan bir sivil denendi. Sonuçlar muhteşemdi. Basiller girdikleri bedene özel güçler sunuyordu. Ancak dişi çiftleşme aynı zamanda çiftleşmeden de vazgeçmiş oluyordu. Zira Basiller yaşamak için dişilerin rahmine yerleşiyor ve çiftleşmleri sonucunda hem dişiyi hem de çiftleştikleri erkeği öldürüyorlardı. Bu sayede ilk  müttefikimizi kazandık.

    Savaşımız devam ederken kendi dünyalarını yok ederek yeni yaşam alanı arayan Vivan ırkı ile 26. yüzyılda tanıştık . Yaşadıklarımız nedeni ile temkinli yaklaştığımız bu ırk barışçıl ve ileri tıp tekniklerine sahip bir ırktı. Onlarla birlikte  Droned denilen yarı mekanik savaşçıları ürettik ama bir sorun vardı. Artık hastalık yaşamımızın tamamını etkilemiş erkekler savaş alanından çekilip tarım eğitim ve sağlık sektörlerine yerleşirken kadınlar savaş meydanlarında ölüyorlardı. Koloniler halinde savunma hatlarının arkasında yaşamaya çalışıyorduk. Doğal olarak yönetim kadınların eline geçmiş ve üretkenliği arttırmak için kadınlara çok eşlilik hakkı verilmişti. Bunda en çok rol oynayan faktör ise eşcinselliğin artması ve kısırlığın kontrolden çıkmasıydı.Yüzyıl süren savaşın ardından pek çok farklı ve güçlü uzaylı ırk olduğunu öğrendik . Ancak savaşmak ve yaşamaya çalışmakla o kadar meşguldük ki bu ırklarla nasıl uzlaşacağımızı bilemiyorduk. Vivanlar bizlere geçmiş yüzyıllara gidebilmemizi sağlayacak geçitler açmayı öğrettiler. Bu geçitlerden geçmenin en önemli kuralı ise devam edecek ve tarihi etkileyecek kişilerin yaşamlarını değiştirmemekti. Zira Vivanlar bunu yapmış ve felaketlerini kolaylaştırmışlardı. Ve evet artık 30. yüzyıldayız. Ben deniz MONET. Bir dronedim. Görevim ise bir basil taşıyıcısıyla birlikte 21. yüzyıla giderek uygun bir uzlaşmacı bulmak...
































UZLAŞICI ARAYIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin