"Baba! Haru! Nerdesiniz?"
Eve girer girmez bağırmaya başladım. Bugün Haru'nun veli toplantısı vardı, yani babamla şu an çoktan evde olmaları gerekiyordu. Ayrıca... acil bir durumun ortasındaydım.
"Sakin ol şampiyon. Mutfaktayım!"
Babamın sesini duymamla mutfağa yöneldim, bulaşıkları yıkıyordu. Kafasını çevirip yüzüme baktığında kaşlarını çattı.
"Soo, bir sorun mu var?"
Ağlamamak için kendimi tutarken cevapladım, "Evet! Şey, hayır. Bilmiyorum. Baba, sana bir şey sormak istiyorum sadece. Odamda giysi dolabımın içinde olan eski mavi kutuyu gördün mü hiç? Annemindi hani?"
"Dediğin kutuyu hatırlıyorum hayatım ama hayır, görmedim. Odalarınıza girmediğimi biliyorsun."
"Lanet olsun!" Babam bana bakıp cık cıkladığında başımı eğdim, "Şey, olmasın. Of ne yapacağım şimdi? Haru!"
"Haru odasında bebeğim."
Aceleyle merdivenleri çıkıp kapıyı çalmadan Haru'nun odasına daldım.
"Kyungie? Neden kapıyı çalmadın?"
"Haru, lütfen bana eski mavi bir kutu gördüğünü söyle."
Haru gözlerini gözlerimden kaçırıp bilgisayar ekranına çevirdi. "Hiç bilmiyorum ben öyle bir şey."
"Emin misin?" diye sordum son kez çaresizlikle.
"Evet. Neden arıyorsun o kutuyu?"
Yere çöküp gözyaşlarına boğulmak gözüme çok güzel bir seçenek gibi görünse de kendimi toparlamaya çalışarak mırıldandım. "Boşver, önemli bir şey değildi zaten."
Dünyam başıma yıkılmış gibi hissediyordum. Gerçekten, neden saçma sapan mektuplar yazıp yıllarca bir kutuda saklamak zorundaydım ki? Neden normal insanlar gibi kilidi tel tokayla açılabilen bir günlük yazmamıştım? En azından sadece Jun'la Haru okurdu, okumasını en az istediğim kişiler değil.
Evde daha fazla duramayacağımı hissettiğimde, garajdaki bisikletimi çıkarıp Baek'le her zaman takıldığımız kafeye gitmek için üstüne bindim.
"Soo? Nereye gidiyorsun?"
Bisikletin pedalini çevirirken bağırdım, "Biraz takılıp geleceğim baba, yemek saatine yetişirim merak etme!"
On dakikalık kısa bir bisiklet yolculuğu ve on saatlik gibi hissettiren uzun bir zihinsel çöküşün sonunda kafeye vardım ve bisikleti kapının yanına bıraktım.
İçeri girip Baekhyun'la geldiğimde oturduğumuz masaya ilerledim ve sırtım kapıya dönük bir şekilde cam kenarındaki koltuğa oturdum. Kimsenin yüzünü görmek istemiyordum.
"Tatlım? Her zamanki siparişinden mi?" Burada çalışan ve bir süre sonra kendini bizim garson annemiz –ne olduğunu sormayın, ben de bilmiyorum- ilan eden Somin'e gülümsemeye çalıştım.
"Hayır, bu sefer buzlu kola istiyorum sadece. Bir de çokça peçete."
"İyi misin sen canım? Biraz solgun görünüyorsun."
"İyiyim iyiyim."
Bir süre yüzüme bakıp benden bir cevap almaya çalışsa da en sonunda pes etti ve kolamı getirmek için tezgaha gitti.
Bir gün birisi çıkıp, 'mektupların sevdiğin çocuklara gönderilecek ve hepsi gelip hesap soracak' dese kahkahalarla gülerdim. Şimdiyse ne kadar acınası bir durumda olduğumu düşündükçe ağlamak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to all the boys i've loved before // kaisoo
FanfictionGizli aşk mektupları, aşık olduğu beş kişiye bir şekilde gönderildiğinde Do Kyungsoo'nun sakin lise yaşantısı altüst olur. //aynı isimli netflix filminden uyarlanmıştır.//