Seok Jin sonuna kadar açtığı gözleriyle, dikkatlice konuşan adama bakıyordu. Yakışıklı Adam bütün asaletiyle oturmuş, karşısındaki bayana Seyahat ettiği ülkeleri anlatıyordu.Şık giyimli bayan başını aşağı yukarı sallayıp Onu onayladı. 'Ne kadar güzel bir bayan' diye geçirdi içinden Seok Jin. Simsiyah saçları sırtının yarısına kadar uzanırken, çelik mavisi gözleri buna uyum sağlıyordu.
Elindeki tepsiye odaklanıp güvertedeki masalardan birisinde oturan ve derin muhabbette olan ikiliye doğru ilerledi.
Tepsiyle eş değer olarak, vücudundaki bütün kasları sıkmaya devam ediyordu. Sonunda masanın önüne ulaştığında, iki çift gözün Ona dönmesiyle gerginliği fazlalaşmıştı.
İlk olarak Bayanın hafif kahvesini alarak nazik bir şekilde önüne servis etti. Sonrasında kendi gözlerini mavi gözlere çıkarttı, Onun bir yabancı olduğu bariz belliydi. Bayan Ona kibarca gülümserken Ona karşılık olarak Seok Jin'de gülümsedi.
Kısa süreli bir bakışmanın ardından bu sefer çekik gözlere baktı. Onu tanıyordu, Ünü bütün asyada ve avrupada yayılmış olan kaptan, Kim Nam Joon'du o.
Gözlerine dalıp kaybolmuştu bir an. Sanki derin, dipsiz bir kuyu gibi ıssızdı, öylesine kapılıyordu ki gözlerin koyuluğuna, dünya saniyeler içinde durmuş gibiydi Seok Jin için.
Eline değen kaynar sıvı ve sandalyelerden gelen gıcırdama sesiyle kendine gelip anın büyüsünü bir kenara bıraktı.
Hızlıca eline aldığı peçeteyi, gömleğini göğüsünden uzaklaştırmaya çalışan adamın üzerine değdirdi. Nam Joon sanki iğrenç bir şeymiş gibi ittirdi Seok Jin'in elini. Ateş saçan gözleriyle yakıp kavuruyordu ortalığı.
"Beceriksiz! Sizin gibi, okulunu bile bitiremediğine emin olduğum insanları neden işe alırlar ki?"Seok Jin sürekli özür diliyordu. Nam Joon'un karşısında oturan bayan ayağa kalkıp Ona yardım etmeye çalışıyor aynı zamanda sakinleştirmeye uğraşıyordu.
Dolan gözlerini aşağı indirdi SeokJin. Bir hata yapmış olsa bile kimse bu kadar hakareti hak etmezdi değil mi?
Üstelik Nam Joon, Seok Jin'in bırakmak zorunda kaldığı okula laf edince bu çok zoruna gitmişti. Hemen başını iki yana sallayıp içinden söylendi, 'Seni ezmelerine izin vermeyeceksin Seok Jin!'Bir anlık gelen sinirle, Pembe saçlarını geriye savurarak hızlıca başını kaldırdı. Dolan gözlerini umursamıyordu. "Üzgünüm efendim fakat kabul etmek istemezseniz, hemen rapor edebilirsiniz."
Nam Joon yalvarma beklerken böyle bir yanıt alınca afallamıştı. "Benimle ukala bir şekilde konuşamazsın, sen kimsin?!"
"Bana nasıl konuşmam gerektiğini siz öğretemezsiniz ayrıca, saygısızca konuşmadım."Nam Joon, Seok Jin'in koluna hızlıca yakalamasıyla bırakması bir oldu. Yanlarındaki birinci sınıf yolcu her şeyi yanlış anlayıp rapor edebilirdi, bu atılmasına bile sebep olurdu.
"Kaybol gözümün önünden!" Seok Jin ellerini yumruk yapıp sıktı fakat ağzını açıp bir şey söyleyemedi, bu işe ihtiyacı vardı. Kız kardeşini kurtarabilmek için ihtiyacı vardı.
Tepsiyi ve yere düşüp dökülmüş kahveyle beraber duran bardağı alıp yanlarından ayrıldı. Tekrar eline aldığı paspas ile yanlarına döndüğü zaman, NamJoon'un Kendisiyle aynı mesleği yapan insanlarla dalga geçtiğini duyduğunda gözünden bir kaç damla akıp geçtiği yeri yakmıştı.
'Hepimiz insanız' dedi içinden. Ona göre bir fahişe bile bu şekilde aşağılanmayı hak etmezdi.
Çünkü bilmiyordu NamJoon, insanların yaşadıklarını umursamıyordu.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
against death, together|NamJin
FanfictionAmerika'ya yol almış bir gemi, bencil olduğu kadar umursamaz bir Kaptan ve Onu değiştirecek olan Çiçek Çocuk. "Seni seviyorum, seni çok seviyorum NamJoon!" SeokJin tüm gücüyle bağırdı batan gemiye. "Seni seviyorum SeokJin, seni çok seviyorum!" NamJo...