The day I met you

32 3 10
                                    


Multiye ölebilirsiniz.

Gözlerimi aralayıp odamdan içeri dalan güneş ışığına alışmaya çalışırken içime dolan sevinçle gülümsedim. Bugün güzel bir gündü, yepyeni bir gün. Yeni umutlar, yeni hayaller, yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa...

Yatakta doğrulup gülümseyerek yatağımın kenarındaki camı açtım.

Her şey çok güzeldi.

Yalnız değildim sanırım. Annemi hastaneden çağırmadılarsa tabii. Onunla kahvaltı yapmayı ve konuşmayı ne kadar istiyordum. Ona anlatacağım o kadar çok şey vardı ki... Cameronla mezuniyet balosuna gitmeyi kabul etmiştim. Bunun üzerinde çok durmaktan vazgeçerek saçlarımı dağınık bir topuz yaptım. Madem yalnızdım bugün her gün gittiğim kitap kafeye gidip yeni aldığım kitaplardan birisini okuyabilirdim

Oraya gidip her şeyi unutmayı ve yazarın hayal gücünde kendimi kaybetmeyi çok seviyordum.

Violet beni kızlarla bir şeyler içmeye davet etmişti ama ben pek konuşma modunda değildim. Violet baloya  Cameronla gideceğimi öğrenince muhtemelen çığlık atıp beni alışverişe sürükleyecekti. Kendimi çevreden soyutlayıp kendi dünyama kapanmam onu endişelendiriyordu. O benim en iyi arkadaşım sayılırdı. Bense ona henüz söylemeye hazır değildim.

Bunları düşünürken kendimi yolda buldum, hava çok güzeldi ( Ankarada yaşamıyor belli) Kahvaltı da yapmamıştım, midemden gelen tuhaf sesler bunu doğruluyordu. Yolun biraz ilerisinde simit satan amcayı görünce rahatladım. Keşke yemek yapabilmek gibi bir süper gücüm olsaydı diye geçirdim içimden. 
Beceriksizsem sonuçlarına katlanırdım, aldığım simiti ikiye bölerken gözüm yanımdaki banka konan güvercinlere çarptı. Bi kısmını bölüp onlara attığımda sevinçle simit parçasının başına üşüştüler.

...

Kapıyı açmak için elimi uzattığımda her zaman oturduğum cam kenarındaki koltuğun boş olması için dualar ediyordum.
Buraya son birkaç aydır geliyordum ve cam kenarındaki koltuk benim için özeldi.

Kapıyı açtığımda ise hayal kırıklığına uğradım.

Cam kenarında birisi oturuyordu.
Buraya defalarca gelmeme rağmen onu hatırlamıyordum. Tabii bu benim yerimde oturduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Onu kaldırmak istiyordum. Ama bu bencilce olurdu. Yine de ona doğru giden ayaklarıma engel olamadım. Onda beni çeken bir şeyler vardı sanki

Ona yaklaştığımda yüzünü incelemek için fırsat buldum. Kıvırcık saçları vardı, bir tutamı ise alnına düşüyordu. (Shawnın alnına düşen saça aşığım)
. Yüzünde bir yara izi vardı ve okuduğu kitabın adı da...

"Aman tanrım! Bu son 3 aydır bulmak için 18 tane kütüphane gezdiğim ciltli bir Sherlock Holmes kitabı!!!"

Attığım küçük çığlıkla bana baktığında utançla başımı eğdim.

Hala bana baktığını hissettiğimde onunla yüzleşmek için cesurca bakışlarımı yerden çektim.

Gözlerinin tonu çok güzeldi ve tanrım başımı döndürmüştü.

Ama yüzünde daha çok ' adını koyamadığım ' bir ifade vardı. Kızgın değildi ama bilmiyorum. Duygularını yüzüne yansıtan biri değildi belki de...

Onun bakışları biraz çekinmeme neden olsa da beynim hala söyleyecek bir şey bulmam gerektiğini fark edecek kadar çalışıyordu. Sonunda o sessizliği bozarak beni büyük bir yükten kurtardı

"İstersen kitabı sana verebilirim, babam bana yeni bir tane alır" dedi.

Sanki her gün 18 mağazada polisiye kitabı aramış birisine ciltli kitap hediye ediyormuş gibi.

"Teşekkür ederim ben kendim bulurum " diye karşılık verdim.- Belki 19. mağazada -
Buradan hafifçe tüysem iyi olacaktı sanırım.
Bir an önce her şeyi unutup bir kitaba dalmak istiyordum. Gitmeye hazırlanıyordum ama

"Polisiye okuyan bir kızla ilk kez karşılaşıyorum. Genelde romantik seviyorlar sanırım" diyince

"Hayır" diye itiraz ettim.

"Polisiye kitapları kesinlikle vıcık vıcık aşk kitaplarından daha güzel"

"Haklısın"

Beni onayladığında gülümsüyordu. O an 5 dakika önce olanları unutup gülümsemesine karşılık verdim.

Etrafıma bakınıp gitme sinyalleri verdiğimde alnına bir tutam kıvırcık saç düşen çocuk -ismini öğrensem de onu böyle hatırlayacaktım sanırım- bana seslendi:

"Yanıma oturmak ister misin? Birlikte okuyabiliriz"

sonra hata yapmışçasına ekledi

"Eğer rahatsız olacaksan ben kalkarım hem burası senin yerindi sanırım"

Centilmenliğine hayran kalmıştım ama anlamadığım şey ise...

"Buraya oturmak istediğini anladım çünkü bu masa diğerlerine uzakta. Demek ki buradan geçmiyordun. Elimdeki kitabı görünce çığlık atman yanıma gelme nedeninin kitap olmadığını gösteriyor. Çünkü kitabı daha önceden görseydin buraya geldiğinde çığlık atacak kadar heyecanlanmazdın "

"Bu harikaydı Sherlock." Dedim yaşadığım anın büyüsüne kendimi kaptırarak

"Teşekkür ederim Watson" diye karşılık verdi.

Bu hitaptan sonra kıkırdadım. Ve aniden gelen cesaretle adını sordum

"Sahi ismin ne?"

"Shawn"

Book Cafe /SMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin