Hiç karanlıktan korktunuz mu?Peki hiç, karanlığın içinde gerçekten ne olduğunu öğrenme şansı yakaladınız mı?
Öğrendikten sonra iliklerinize kadar titrediniz, değil mi?
Avuç içleriniz terlerken sırtınız yatağınıza yaslı, gözleriniz kapalı saatlerce hareketsiz kalacaksınız. Çünkü ne olduğunu bildikten sonra, o da sizi yakından tanıyacak. Ve dikkatini çektiğiniz an, soğuk kolları boynunuzda dolanacak, işaret parmağı ensenize değdiği an buz gibi teni tüm tüylerinizi ürpertecek. Sonra unutacaksınız, kabus olduğunu düşünerek, nefes nefese uyanacak ve bir daha yüz üstü yatmamalıyım veya belki de dün o filmi izlememeliydim diyeceksiniz.
Ama sizi temin ederim ki, hepsi gerçek. Nasıl mı biliyorum? Göstereceğim.
Ama önce geriye dönün, üç ay yirmi sekiz gün öncesine, karanlığın sadece bilmediklerimizden oluştuğu zararsız telaş dönemine dönün.
~
On üç ekim sabahı uyandığımda, Lena'nın ölüm haberi küçük kasabanın her yerine nüfuz etmişti. Sokakta onu tanımayan insanların dahi yüzünde beliren acıma ifadesinden, yapay hüzünle taşan gözlerden anlayabiliyordum bunu.
Lena'nın ölümü hakkında ona, çok hastaydı, dediler. İçimde bunu oldukça tuhaf bulan yanı engelleyemedim. Çünkü henüz iki gün önce, onunla yüz yüzeydim ve gülümsüyordu. Büyük çınar ağacının bulunduğu tepeden aşağı koşarken giydiği botlar neredeyse ayağından çıkıyordu ama buna rağmen çok hızlıydı. İki yandan sıkıca örülmüş uzun saçları, arkasını dönüp kendisinden daha yavaş olan benle alay ederken sırtını kamçılıyordu.
Ve şimdi, hareketsiz bedenini koydukları özensiz bir ceset torbasıyla geniş bir araca kaldırılıyordu. Evlerinin kapısı sonuna kadar açıktı, annesi verandanın üzerine çökmüş ve ağlıyordu.
Annem hep, hayatın bizim yakalayamayacağımız bir hızda ilerlediğini söylerdi. Trajediler bu yüzden yaşanır ve kayıplar bu yüzden bu kadar can yakarmış.
Ama dediğim gibi, ben bütün bu olanlara üzülemedim bile. Sadece delice tuhaf buldum. Çünkü orada ağlayan ve Lena'ya müdahale eden insanların aksine, ben neler olduğunu biliyordum.
Lena'nın hasta olmadığını, söyledikleri şeylerin birer saçmalıktan ibaret olduğunu çok iyi biliyordum. Bunu olayın telaşıyla, anlayabileceklerini düşünerek aileme de söylemiştim.
O hasta değildi, dedim. Anne ve babamın yüzünden bana acıyan bir ifade geçti, olaylar çok canımı yaktığından inkar ettiğimi düşündüler.
Kimsenin bana inanmayı bırakın dinlemeyeceklerini fark ettiğimde Lena'ya kızmaya başladım.
Aptal kız, sana yapma demiştim. Karanlıktan uzak dur.
Ona hem beni dinlemediği için, hem de bu kadar meraklı olduğu için kızdım. Sonra da ölümünün arkasındaki gerçekleri tek bilen kişi olduğum için sinirlendim.
Cenaze aracı ve onun hala yaşadığını düşünerek gelmiş olan ambulans sokağın sonunda küçücük bir noktaya dönüşüp yok olana kadar orada dikildim. Meraklı insanların birkaç serzenişle evlerine dağılışını gördüm.
Annesi hala olduğu yerde, boş gözlerle bir noktaya bakıyordu. Bunca insanın içinden sadece onun için üzüldüm. Ona gerçekleri anlatmak istedim ama sonra kendimi durdurdum. Gerçekler onu daha çok üzerdi. Belki de korkuturdu.
İki gün öncesini düşünürken, bazı şeyleri hala anlamadığımı fark ettim. Lena'nın neden oraya gitmek istediğini, gece yarısı, ailelerimizden geldiğimiz geç saat için azar yememizden on dakika önce neden kolumu o kadar sert sıktığını ve sessizce geçirdiğimiz dönüş yolundan sonra sessizliği bozmayı seçtiği sözlerini.
Gitmem gerekiyor, Andrea.
Gece boyu, neden evlerimizin önündeyken bunu dediğine anlam vermeye çalışmıştım. Gitmesi gereken yerin ev olmadığını anlayana kadar.
Lena'yla evlerimiz, birbirini gören birkaç pencereye sahipti. Sonraki gün üst kattaki oturma odasından, onun penceresine baktım. Bana her zamanki gibi şapşal suratlar yapıp, penceresine komik olduğunu düşündüğü bir şey yazılı kağıdı yapıştırmasını bekledim. Ama yapmadı.
Bütün gün perdelerini açmadı, endişelenip kapılarına gitmeyi düşündüm. Annemin Lena kendisini iyi hissetmiyormuş, demesini ölümünden önceki gece duyana kadar.
Bunun gittiğimiz yerde olanlardan olduğunu düşündüm. Bana ısrarla anlatmayacağını söylediği gizli parçalarından.
Yanına gidip, ona biraz daha baskı kurarak anlatmasını söylemek istedim. Bunu yapmayı aklıma koyduktan sonra tekrar aynı pencerenin önünde odasına baktım.
Perdeleri açıktı, odasının ortasında, ayakta duruyordu. Işıkları kapalıydı. Yine de onun hareketlerini, üstündeki açık renk kıyafetleri parlatmaya yettirecek ay ışığından takip edebiliyordum.
Kafasını salladığını, ellerini ileriye doğru, görmediğim yere ulaştırdığını gördüm. Annesiyle konuştuğunu düşündüm.
Ne kadar tuhaf, dedim. Işıkları yakmayıp konuşmak.
Kafamda bunu çok değişik bulduğuma dair yorumlar yaparken, alt katın ışığı yandı. Annesi ve babasını ellerinde birer bardak suyla, üstlerindeki pijamalarıyla yukarı çıkmaya hazırlanırken görünce kafam çok karıştı. Çünkü o da, benim gibi, tek çocuktu. Evlerinde başkası yoktu.
Lena kendi kendine konuşuyordu.
Kafasını tekrar salladığını gördüm, ağzının hafif hareketlerle oynadığını. Elleri hala ön taraftayken, yüzünün bir anlığına bana döndüğünü görünce kalbim hızlandı.
İçimde çok ağır bir his oluştu, huzursuzca kıpırdandım ve pencerenin önünden çekildim. Onun da utanmış olabileceğini de düşündüm. En yakın arkadaşımın delirip delirmediği düşüncesini kovmaya çalışarak uyudum. Ama bir saniyeliğine gördüğüm, karanlıkta tam net seçilmeyen bakışı aklımdan çıkaramadım.
Yarın sabah onunla kesinlikle konuşacaktım, tuhaf davranışlarını sormam gerekiyordu.
Ama konuşamadım. Sabah olduğunda, Lena ölmüştü.
Ve en kötüsü, sabah onu evden çıkarırken annesinin serzenişleri arasında duyduğum, yüzünün ne kadar çürük olduğuna dair yakınışlardı.
Neden hasta olduğu saçmalığına herkesin inandığını çok iyi açıklayan, dün gece pencereden izlediğim yüzle alakası olmayan, çürümüş bir yüz.
O an çok iyi anladım, Lena gerçekten gitmişti. Beni bu tuhaflığın ortasında bırakarak, neden gitmesi gerektiğini söylemeden gitmişti.
Ve aklımdan çıkaramadığım, saniyelik bakışı sonunda çözmüştüm.
Olacak her şeyi bilir gibiydi, veda bakışıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
G49 Virüsü
ParanormalLena öldüğünde ona çok hastaydı, dediler. Tuhaf, değil mi? Andrea bütün bunların, hastalıkla alakasız olduğunun farkındaydı. İki gün öncesine kadar onunla koşuyorlardı, Lena iyiydi. Sadece meraklıydı. Lena karanlığın içinde ne olduğunu fena bir ş...