Ben Luther Murphy. Levi Krallığında 19 yaşında general olabilmiş biri. Neredeyse bütün bir orduya komuta eden fakat ne ordusu ne de şehri kalan bir dostunuz. Şuan gerçekten sakinim çünkü kesinlikle hayatım peşimdeki Tagen Krallığının askerleri yüzünden tehlikede falan değil...
Bu ufak şakanın ardından ne yapmam gerektiğini cidden bilmiyordum. Şehire dönsem köpeğin kulübesine girmiş kediye benzerdim. Farklı bir krallığa kaçsam sınırdan geçemezdim. Belkide fantezi olsun diye ormanda hayatımı sürdürüp ağaçlarla aşk yaşayabilirdim...
Peki yukarıdaki tercihlerim arasında olmayıpta, bana daha cazip gelen fikir ne? İntihar etmek! Bütün seçeneklerim arasındaki farkı anladınız değil mi? Hepsi aynı sonuca, ölüme, yönelik şeyler.
Tüm bu şeylerden daha aciliyet gerektiren şey ise bu ormandan kesinlikle uzaklaşmaktı. Ben ise şuan oturmuş askerlerin yemeden kalkıp gittikleri yemeğe bakıyordum. Ve büyük bir afiyetle yiyecektim...
Yemeği kurtlar misali yedikten sonra hızlıca uzaklaşmaya başladım. Nereye gideceğim konusunda kafam karmakarışıktı. Öncelikle üstümdeki üniformadan kurtulup normal halktan biri gibi görünmem gerekiyordu.
Askerlerin kamp yaptığı yerden yeterince uzaklaşınca yerdeki bir dalı alıp toprağı eşelemeye başladım. Bir kaç karış kazdıktan sonra üstümdeki askeri üniformayı çıkarmaya başlamıştım. Son bir kez üniformama ve rozetime baktıktan sonra kazdığım yere koyup üstüne toprak atmaya başladım.
Krallığımın kıyafetlerini gömmüş, üstümde ince bir gömlekle kalmıştım. Bir köye ilerleyip ne olup bittiğini tam olarak öğrenmem gerekiyordu çünkü çok kısıtlı bilgilere sahiptim.
Ormanlık alanın içerisinden etrafı inceleyerek ve sesleri dinleyerek ilerliyordum. Şans benden yana olmalıydı ki tek duyduğum ses ağaç hışırtıları ve kuş sesleriydi, bakın tekrar ediyorum; asker sesi değil.
Yaklaşık üç saatin sonunda bir köy gözükmüştü. Geniş bir yolun etrafında tahtadan ve taştan yapılmış evlerden ibaretti. Köy demiş olsamda her ev yıkılacak gibi duruyordu. Yani daha çok bir harabe gibiydi.
Köyün etrafındaki çalılıklarda çocuklar oturuyordu. Gariptir ki sevinçle birbirleriyle oynamaktansa oturup sadece sessizce konuşuyor gibiydiler. Çocukların bile gülüp oynamadığı bir yer ne kadar güzel olabilirdi ki?
Merakım iyice kabarmıştı. Köye daha çok yaklaşıp incelemeye başlamıştım. Yolun ortasında bir anıtı andıran heykel vardı. Köylüler ise ya bir şeyler taşıyordu ya da bir yere gidiyorlardı. Bu köy beni ister istemez karamsar bir moda sokmuştu. Kimse ne gülüyor ne de konuşuyordu.
Köyün içine girdiğimde beni gören köylüler önce yüzüme bakıp endişeli gözlerle bana bakıyorlardı sonrada üstümdeki eski duran kıyafetlere bakıp eski hüzünlü hallerine yeniden dönüyorlardı. Bir terslik olduğu çok açıktı.
Yaşlı bir adam bastonunu kucağına koymuş, uzaklara dalmıştı. Yanına gidip "İhtiyar burada ne oldu?" diye sordum. "Sen kimsin evlat yolun buraya neden düştü?" dedi o da.
"İhtiyar ikimiz birbirimize soru sorarak nasıl konuşacağız ama? Ben gezginim, Olea Köyünden buraya geldim. Geçerkende yol üstünde buraya uğrayayım dedim ama bakıyorumda haliniz hiç iyiye benzemiyor."
Yaşlı adam uzun uzun bakıp "Nasıl olsun evladım? Köy liderimizi öldürdüler. Kadınlarımızı götürüp erkeklerimizi eşsiz bıraktılar. Birde üstüne vergi istiyorlar. Sanki bu yaşlı halimle gidip çalışabilecekmişim gibi." İhtiyar adamın yüzünden de ancak böyle bir hikaye uydurabilirdim bende en fazla. Şimdi anlaşılmıştı burasının neden böyle olduğu.
"Ee ihtiyar, yok mu köyün başına geçecek birisi?" Yaşlı adam üzgün bir suratla başını sallamıştı.
"Bütün geçebilecek kişiler yaşlı. Bir zamanlar ordudan atılmış bir askerimiz var. O geçebilir belki ancak o da nasıl yönetir bu köyü? Asker adam ne anlar köylünün halinden?" Bu köyün durumu cidden içler acısıydı. Elimden bir şey gelseydi yapardım lakin hiçbir şey gelemezdi. Hem benim kendime ne faydam vardı ki?
"TAGEN KRALLIĞININ ASKERLERİ GELİYOR! ÇOCUKLARI VE KADINLARI SAKLAYIN!" diye bağırıp koşmaya başlamıştı o anda biri. Köyün delisi zannettiğim adamın arkasına baktığımda dört atlı köye giriyordu. Hay sikeyim! Yine mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Luther Murphy
FantasyFantastik bir dünyada geçen, baş kahramanın Luther isimli genç bir general olduğu ve savaşın en hararetli geçtiği zamanlarda başlamakta olan bir hikaye. -Küfür Ve Argo İçerir.