intro

11 5 0
                                    

Tam anımsayamıyorum. Ama sanırım çok çirkindim o gün. Annemin yamuk yumuk kestiği saçlarım ve yıkanmaktan solmuş yeşil, papatya desenli keten elbiseyle onun tercih edeceği birisi değildim. Ayrıca on yaşındaydım ve o yirmi beş yaşında genç bir adamdı. Ben "Şeker ister misin tatlı kız?" diyebileceği bir çocuktum sadece. Ki zaten öylede olmuştu.

Zemin kattan dördüncü kata kolileri taşıyordu. Üzerinde yeşil bir tişört ve bej rengi keten bir pantolon vardı. Kapıda ayakkabımı giymeye çalışırken görmüştüm onu. Karşı daireye gelmişti. Bir müddet içeriden çıkmasını bekledim. Bu zaman boyunca da ayakkabımı giymeyi de unutmuştum. Ama bunu size nasıl açıklarım bilmiyorum. Tam anlamıyla o oğlana vurulmuştum. Oğlanlarla aramın iyi olduğu pek söylenemez çünkü onlar hep benim çirkin olduğumu söyler, kabaran saçlarımla dalga geçerlerdi.

Karşı daireye taşınan bu oğlana karşı hissettiğim şeyi daha önce hiç kimseye hissetmemiştim. Kalbim sanki çıkacaktı. Sadece onu görmek istiyordum. Tekrar ve tekrar.

Geri çıktığında ise saçları dağınıktı ve nefes nefeseydi. Gözlerimiz birleştiğinde ise bana gülümsedi. Beni tanımıyordu. Annem tanımadığım insanlardan uzak durmamı söylerdi. Ve onların güvenilir olmadığını. Donup kalmıştım. Birisine aşık olunca o'da size hemen aşık oluyor sanmıştım o an, çünkü bana gülümsemişti. On yaşında ki ben için bu, o oğlan bana aşık demekti.

Onun bir rüya olduğunu düşünmüştüm ama kabusum olmuştu.

Hayal dünyasında yaşayan küçük bir çocuktum. Gerçek dünya ve gerçekler nedir bilmezdim. Arkadaşım yoktu. Babam yoktu. Ki bu yoldan geçen herkes babam olabilir demekti, çünkü annemin hergün yeni bir sevgilisi olurdu. O vakitler masum düşünürdüm. Okula gitmezdim ve bir kimliğim bile yoktu. Evden çıkmam yasaktı. Akşamları annem evden gidince parka kaçar ve saatlerce bıkmadan kaydıraktan kayardım. Annem akşam gider ve sabah gelirdi. Tüm gün uyurdu. Bende çizgi film izlerdim. Onu üzmek ve kızdırmak hiç istemezdim. Annem benim sahip olduğum tek şeydi. Sadece o vardı benim için. Ama onun sevgilileri vardı ve benden daha önemli gibi görünüyorlardı. Annemi her şeyden çok seviyordum. Onunla tanışıncaya dek.

Karşıma gelip dizlerinin üzerine çöktüğünde aynı boydaydık ve bir elimde ayakkabımın teki sallanıyordu. Elini saçıma atıp karıştırıp okşadığını hatırlıyorum. O an sanki ışık hızında olup bitmiş gibi geliyor hâlâ. "Adın ne senin?" diye soruvermişti bir anda. Bu iyiydi. Adımı sormuştu demek ki beni merak ediyordu. Evet bu oldukça iyiydi. Hem belki beni televizyonda ki insanlar gibi dondurma yemeye götürür diye düşünmüştüm. Sonra boynumda ki kolyeyi gördü. "Lua. Güzel bir ismin varmış."

Ayakkabıma baktı ve bana korktuğum soruyu sordu. "Bir yere mi gidiyorsun ufaklık? Hemde bu saate? Annen nerede?"

Dilsiz rolü yapmıştım. Hiç konuşmadım ve oğlan kendini benden sorumlu bellemişti. Açık kapıdan içeriye bir kaç kez seslendi ama içeride kimse yoktu ki. "Bekle burada," dedi omuzlarımdan tutarak. "Son bir koli kaldı onu alıp geliyorum." dediği gibi onu bekledim ve unuttuğum ayakkabımı da giydim. Şaka gibiydi. Salak salak sırıtıyordum. Bir sevgilim olduğunu sanmıştım. Sahiden salakmışım değil mi?

Bunu daha çok söyleceksiniz. Salak.

Elinde koliyle birlikte geldiğinde koliyi kapısına bırakıp elinde bir paket meyveli jelibonla karşıma geçmişti yine. Ve ben o akşam bir paket jelibona parkı satmıştım.

joon's cigarettes | namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin