“Parfümcü de çalışıyordum.Bi gün kapıdan içeriye ufak tefek, yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş bir kız girdi.Kapıdan girerken gözlerini kapatıp “Allahım nolursun hatırlayım.” gibisinden bir şeyler söyledi.“Buyrun hoşgeldiniz.” dedim.Önce bi yutkundu sonra anlattı “Ben bi koku arıyorum ama ismini falan bilmiyorum.Acaba bi kaç tane denesek bulabilir miyiz?” dedi utana sıkıla.Böyle şeyler çok olur dükkanda ben de yardımcı olmak için “Tabi,nasıl bir şeydi? Ağır mı? Hafif mi? Şekerli mi?” Durdu biraz.Gözleri doldu.Ağzından zar zor tek bi kelime çıktı.“Unuttum..” diyebildi sadece.Aramaya başladık sonra tek tek, tüm erkek parfümlerini denedi orada.En sonunda birini bulduk.İçine çekmesiyle kokuyu ağlaması bir oldu.“O” dedi,“Onun gibi kokuyor” deyip devam etti ağlamaya.“Kokusunu unuttum.Ama işte onun kokusu bu buldum işte.Boynunu ne zaman koklasam böyle kokardı.Çok aradım bulamadım.O nu da kokusunu da çok aradım gittikten sonra.O yok ama olsun en azından kokusunu buldum.Bilmem ne kadar hatırlatır bana onu tüm dünyayı bu kokuyla donatsam yine de bir o etmeyecek, ama elimde kalan tek avuntu işte "dedi.Ellerine sıktı kokuyu.Ulan ellerini koklaya koklaya gitti o kız dükkandan.Ben ise olduğum yerde çakılı kaldım.Yapmayın be bunu, kimseyi kokunuza muhtaç etmeyin.”