Gece zifiri karanlık, gökyüzünde tek bir bulut topluluğu olmamasına rağmen, yıldızlar bakışını dünyadan esirgemiş durumdaydı. Üç tanesi hariç. Üç yıldız kırgın bir nurla semadan dünyayı izliyordu. O yıldızları ise dünyadan sadece koca bir sessizlik izliyordu. İnsanlığın nesli tükenmiş sanki, dünya bomboş kalmıştı.O koca boşlukta sesi duyacak kimse yoktu belki, ama seslenen kişi biraz telaşlıydı.
'Bahar. Bahar. Uyan artık geç oldu'
Küçük kız gördüğü rüyanın aleminden tam kopmamış olmalıydı ki ; elini havaya, gökyüzüne doğru kaldırarak yataktan doğruldu. Gözleri hala kapalıydı. Ağzı da hafif açık bir şekilde yatağın ortasında ayaklarını toplamadan öylece donakaldı. seslenen kişi şaşkın biçimde dışarıdan olayı izliyordu, belli ki biraz korkmuştu.
Küçük kızı omuzundan tutarak uyandırmaya çalıştı. Bu olay onu biraz ürkütse de o bunu ilginç bulmuştu. Küçük kız gözlerini istemsiz bir biçimde açtığında gözlerinden hafif bir öfke okunuyordu. Sanki elinde olsa kızacak gibi bir edayla rüyasıyla onun arasına giren kadına bakıyordu. Öfkesi sesine de yansıyordu
'Yaaaa! Teyze. Biraz geç gelseydin ne olurdu sanki. oooff!
Teyzesi şaşırmış biçimde sadece bu birbiriyle bağlantılı olaylar zincirini izliyordu.
Uykudaki garip halleri, şimdi ise garip tavırları. Teyzesi Bahar'ın ellerinden tutarak onu lavaboya götürdü. Klasik bir sabah tekrarı olan el yüz yıkamasını yaptıktan sonra çiftlik evinin bahçesine geçtiler. Bu çiftliğe kuş bakışı bakacak birisi burayı koca bir ovanın ortasın da, etrafı yeşil tarlalarla çevrili ,hafif uzağında ihtişamının büyük bölümünü bu çiftlikten alan küçük bir yerleşim alanını görür. Bu ihtişamlı hayvan çiftliğinin sahibi Selçuk Bey, Bahar'ın dedesiydi.
Annesinin babası. Baharın annesi Meltem Hanım Selçuk Beyin tek çocuğuydu. Bahar ise tek torunu.Bu yüzden ikisininde bu ihtiyarın gözündeki değeri oldukça fazlaydı.Bahar ve ailesi İstanbul da yaşıyorlar, ama yaz tatili ve ara tatil dönemlerinde Bolu ya, Selçuk Beyi ziyarete gelirlerdi. Baharın hayatındaki en güzel zamanlar bu çiftlikte geçen zamanlar olurdu.
Bu hayvan çiftliğinde bir çocuğun sevebileceği tüm hayvanlar bulunurdu. Hele ki atlar. Bahar en çok horozları severdi;ama gelen ziyaretçiler,aile fertleri ve Meltem Hanım en çok atlara ilgi duyarlardı. Tabi birde Baharın babası Ayhan Bey vardı ki tam bir jokey sayılırdı.Meltem hanım ile tanışma süreçleri bu çiftlikten geçiyor olsa da ; kendisi bunu başkalarına anlatırken daha alçak gönüllü davranır bu zincirleme olayı kendine göre kurgulardı Bu onu daha mütevazi kılıyor olmalıydı ki Meltem Hanımın çok hoşuna gidiyordu.Çünkü Ayhan Bey ne kadar bir jokey ruhuna sahipse Meltem Hanım da bir AMAZON sayılırdı. ikisi de iyi at binerlerdi. Nasıl tanıştıklarını ve aşık olduklarını tahmin etmek hiçte zor olmasa gerek.
'Bahar 11 yaşında,saçları siyah, gözleri kahverengi, boyu normalin altında kısa ve annesine çok benziyordu.Bu da onun ileride annesinin yerini tutacağı manasına geliyordu.
Bahar çiftlik evinin bahçesine teyzesiyle birlikte geçti ve onu kahvaltıya bekleyen ailesinin etrafına kümeleştiği şirin ve yuvarlak masanın boş olan tek sandalyesine oturdu.Sabah sohbetleri genelde Baharın çok hoşuna giderdi ama bugünkü sohbetin konusu eve erken dönüş meselesiydi. Ayhan Bey'in çalıştığı şirkette çıkan bazı pürüzler Bahar için erken güze sebep olmuştu; çünkü o bir yılın dokuz ayının geçmesini bu çiftlik tatili için beklerdi Annesi Meltem Hanım Baharın yüzündeki huzursuzluğu sezmiş olmalıydı ki onu teselli etme amacıyla:
'Söz veriyorum en yakın zamanda yine geliriz,telafi ederiz bunu. Asma suratını babanın işi var diye gidiyoruz'.
annesinin lafları ona biraz teselli olmuştu ama yinede canı sıkılmıyor değildi.Başıyla olumlu bir işaretle onayladı ve:
' Peki ne zaman gidiyoruz bari yarın gidelim,bu gün Kara Şövalye ile biraz zaman geçirmek istiyorum. Lütfen.'
Kara Şövalye horozunun adıydı.Bahar onu çok severdi hatta zamanının büyük bölümünü onunla kümeste geçirirdi. Annesi derin bir iç geçirerek başıyla olumsuz bir yanıt verdi. Bahar yüzünü asarak masadan kalktı ve kümese doğru koşarak arkasından hüzünlü bir iz bıraktı.
Annesi yolculuk hazırlıklarını yaparken Bahar da Kara Şövalyeyi kucağına almış ve kümesin arkasında güzel bir manzarası olan küçük ağaç kulübenin balkonuna çıkarak onunla sohbet ediyordu; daha doğrusu bir veda sohbeti:
'Hiç kimseden istediğim cevabı alamıyorum; saki bir iki gün daha kalsaydık ne olacaktı sanki. Biliyor musun İstanbul hiç hoşuma gitmiyor; ben burayı seviyorum. orada hiç arkadaşım yok. İşin gerçeği tek arkadaşım sensin. Kendine iyi bak olur mu; kim bilir bir daha ne zaman gelirim'
Bahar bunları söylerken kelimeler yüreğinden öyle bir kopuyordu ki eğer horoz bunları anlasaydı belkide ağlardı. Onlar bu diyaloğu sürdürürken Meltem Hanım hazırlıkları tamamlamış bütün eşyaları arabaya taşımıştı. Vedalaşmalar sürerken herkes Bahar'ı beklemekteydi. Hüzün dolu kucaklaşmalar ve birbirlerine alışmış bu insanların mecbur kaldığı bu geçici ayrılık sadece Bahar'ı çok zorluyordu. Bahar Kara Şövalyeyi kümesine bırakırken onu son bir kez daha öptü ve ağlayarak dedesinin kucağına atladı:
'Ona iyi bak olur mu; onu çok seviyorum; senide çok seviyorum kendine de iyi bak'.
Sonra da teyzesinin yani öz olmasa da teyzesi sayılan Zeynep Hanımın kucağına sarıldı; onuda öptükten sonra vedalaşma merasimi Bahar için bitmiş sayılırdı.
Bu çocuk acemiliği kokan matemli cümlelerin ardından Bahar arabanın arka koltuğuna geçti ve anne babasını beklemeye başlarken başını ön koltuğun arkalığına yaslayarak ağlamaya başladı. Bu merasim artık herkes için bitmiş sayılırdı.Meltem Hanım ön koltuğa Ayhan Beyin yanına geçti. Emniyet kemerleri bağlanmış ve Bahar için on beş gün önce heyecan uyandıran o kontak şimdi derin bir hüzün uyandırmıştı içinde; kontak açıldı ve araba hareket ederken Bahar arka camdan son bir kez çiftliğe ve fertlerine bakarak mutlu bir geçmişten hüzün dolu bir geleceğe yelken açtı.
'