Şair Dostlar
1
Yedi Güzel Adam, Sedat Umran ve
TV'de Yedi Güzel Adam filmi yayınlanıyor. Onları izlemek ne kadar mutu ediyor beni bilemezsiniz. Kendimi onlardan biri sanıyorum. Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Mehmet Akif inan, Alaaddin Özdenören –benim bildiğim kadarıyla Rasim beyin kardeşidir.- Ahmet Beyazıt, -yanılmıyorsam yedincileri oydu- bu yedi güzel adamın bazılarıyla yollarımız bir defalığına da olsun kesişmişti. Bundan büyük bir haz duyuyorum nedense.
Sezai Karakoç'la 3, 4 yıl boyunca zaman zaman görüşmüş, onun sohbetlerinde bulunmuştum. Arkadaşımın not tutmamı söylemesine karşın hepsi aklımda demem ne kadar yanlışmış şimdi anlıyorum. Keşke onun dediğini yapsaydım da şimdi elimde hazine değerinde bilgiler olsaydı. Oysa şimdi hatırımda kalan çok az şey var. 'Ne demişler hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.'
Necip Fazıl'la olan iki karşılaşmam beni hatırladıkça mutlu eder. Sedat Umran' la Edebiyat Fakültesindeki öğrencilik yıllarımda Marmara, Çınar Altı, Horhor ve daha ismini, hatta yerlerini unuttuğum bir sürü kıraathane ve kafelerdeki görüşmelerimizi 'geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer' kabilinden hatırlayarak büyük bir haz duymaktayım.
Sedat Umran' la birlikteliğimiz hepsinden fazladır. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez, oldukça bonkör olan şairin ikramları hiç eksik olmazdı. Hesapları hep o öder, konuşmaları da hep o yapardı. Sürekli ezberinden şiirler okur biz mest ederdi. Edebiyatımızın en güzel şiirlerini okuya okuya bize de ezberletmişti. Türk şiirinin anıtları diye bir kitap çıkarmamı isterdi. Nedense ben böyle bir çalışma için kendimde bir yüreklenme ve atılım bulamadım hiçbir zaman. Bir gün şimdi adı hala hafızamda kayıtlı bir şiir heveslisinin bunu yaptığı müjdesini yine ondan almıştım. Kendisiyle de bir ara karşılaşıp tanıştığım o solcu şairin adı Osman Serhat Erkekli idi.
Yedi Güzel Adam'dan bir olan Akif İnan'la Sakarya'da bir miting sonu karşılaştık. Bir kıraathanede mi yoksa kafede mi idik şimdi hatırlamıyorum, ama bir büyük masanın etrafında epey kalabalık bir topluluktuk. Sendika genel başkanıydı ve mitingde konuşmuştu genel başkan sıfatıyla. Bu sıfat onun edebiyatçı kimliğini gölgeliyordu. Bir şeyler anlatıyordu. Türk milleti için dertliydi. Zaten pek fazla sürmedi onun bu hüzünlü yapısı ve millet adına çektiği dertler onu çaresiz hastalığa düşürmüştü. O da Cahit Zarifoğlu gibi amansız hastalıktan dolayı bu dünyadan göçtü.
Yedi güzel adam dışında kalan edebiyat dergisi kalem-şörlerinden Osman Nalbant ve İsmail Kıllıoğlu ile de tanışma fırsatımız olmuştu. Onları bir başka yazıda anlatırım.
Ahmet KEMAL
Ahmet Kemal
A A Denemeleri ŞİİR OKURUNA NOTLAR ÇANAKKALE DESTANI
ŞİİR OKURUNA NOTLAR
,
(ÇANAKKALE DESTANI)
Bu destan nasıl yazıldı. Bir zamandır ilgi uyuyordum Çanakkale'ye. Orta öğrenimde okurken devlet eliyle götürüldük ilk defa Çanakkale'ye o yıllarda üniversite gençliği Çanakkale'ye götürülüyorum. Ancak bir defasında götürülen üniversite gençliği türlü rezaletler çıkarmış, basın yoluyla bu olay kamuoyuna duyurulmuştu.
Vatanın her tarafında infiale yol açmıştı bu olay. O zamana kadar ötekileştirilen dindar gençlik vazifeye çağırılmış, millî Türk talebe birliklerinden yardım istenmişti. Ücretsiz yolculuk teklifiyle Çanakkale'ye getirilen MTTB liler vapurla karşıya geçirilerek resmi törene katılıyordu. Ancak bugünkü mevziler ve savaş yerlerinden öz4enle uzak tutukluyorlardı. Akşam dönüşü bazı arkadaşlar risk alarak demokrat parti tarafından yapılan büyük anıtı ziyarete gitmişlerdi. Ne var ki o zaman bu günkü gibi geniş ziyaret yerleri yoktu. Ne Çanakkale savaşları hakkında bir bilgi, ne ziyaretler ve bugünkü gibi gezicilere bilgi veren rehberler yoktu.
Ne bir film, ne belgesel. Adeta tarihimizden uzak yaşatılıyorduk. Zaten okullarda milli tarih yerine Avrupa tarihi öğretiliyor, kendi tarihimiz ise yabancı gözüyle ve aşağılayıcı bir üslupla okutuluyordu. O günü hiç unutamam. Bir şey anlamamış, götürülüşümüz nedenini kavrayamamıştık ancak gidişimizi bir nümayişe döndürmeyi ihmal etmemiştik. Bu yüzden de kısa zamanda bu imkân da elimizden alınmıştı.
Yıllar sonra Özal iktidara gelmişti. Nesillere milli şuur verme derdi baş göstermişti. Çünkü 12 Eylül darbesi savaşma seviş sloganıyla hareket etmiş, kız erkek ilişkisi teşvik edilerek okullar tam bir gayri meşru ilişki mekânına dönüştürülmüştü. Özellikle üniversiteler bu yaşamın laboratuvarı haline döndürülmüştü.
İşte bu ortamda idealizme dönüş zorunlu hale gelmişti. Ve yıllar geçti Çanakkale Japonların teşvikiyle idealiz asılama mekânlarına dönüşü türlü. Siperler kazıldı, aslına özenilerek- temsili meralar yapıldı. Yollar açıldı. Müzeler ihdas edildi. Esreler elden geçirildi. Törenler kentten savaş alanlarına taşındı. Bölge ağaçlandırıldı. Rehberler görevlendirildi. Çanakkale savaşlarına ait belgeseller yapıldı. Ardından filimler geldi. Okullarda Çanakkale tören ve kutlamaları teşvik edildi.
Bende artık yavaş yavaş bir destan fikri doğmaya başladı. Kutlamalarda bir edebiyat öğreteni olarak oldukça zorluk çekiyor, Akif'in şiirinden başka okunacak doğru dürüst şiir bulamıyordum.
Ve bende böyle bir destan yazma düşüncesi doğmaya başladı.
İLK İKİ BÖLÜM İlk önce yazıldı. Yayımladığım halde pek tutmadım. Yıllar sonra diğer bölümler ortaya çıktı. 12. Sınıfların ders yapmak istemediği saatleri böyle değerlendiriyordu. Sanırım daha sürecek. İçin o coşkuyla dolu.
Ahmet KEMAL