2. Bölüm

33 3 0
                                    

     Babamın bizi havaalanına bırakmak için gelmesi tam anlamıyla felaket olabilirdi. Bu yüzden bir şeyler dünmeliydim, hemde hemen. Ne yapabiliriz derken aklıma bir fikir geldi aslında biraz saçma olabilir ama bence işe yarar bir fikir. Ben planı tam nasıl uygulamaya koyabiliriz diye düşünürken birinin beni dürtmesiyle kendime geldim.
-Şimdi napıcaz?
-Buldum ben bir şey, sen merak etme.
-Emin misin? Sakın baban anlamasın.
-Güven bana birazcık yaa.
-Tamam ama lütfen pişman olacağımız bir şey yapma.
Artık gitme vaktiydi. Sonsuza kadar bu evden kurtulacaktı. Yaşasın!
-Baba bende gelebilir miyim Batu'yu geçirmeye?
-Tabi kızım.
Babamı. Bu yapmacık tavırlarına sinir oluyordum ama şuan bunu önemseyemezdim. Hemen çantamı alıp arabaya bindim. Yaklaşık yarım saatte havaalanına varmıştık. Ben planımı nasıl devreye sokayım diye düşünmeyi biraz abartmış olmalıyım ki "Sayın yolcularımız İstanbul uçağımız yirmi dakika içerisinde kalkacaktır." anonsu ile kendime geldim.
-Baba benim çok acil eve dönmem lazım, zaten eğer Batu'nun gidişine bakarsam ağlamaya başlarım ve bunu istemeyiz biliyorsun.
-Sanırım haklısın. Ağlama sakın, bende burdan şirkete geçerim.
-Tamam.
Sonunda biraz fazla duygusal olmam işe yaramış olmalı ki babam izin verdi. Batu ile vedalaşıp çıkışa gittim. Şimdi tek yapmam gereken kılık değiştirip uçağa binmekti. Tam o anda önümden geçen bir yabancıyı kolundan tutup kenara çektim. Bir anda afalladı ama hemen sonra toparlanıp yüzüme bakmaya başladı. Şu an resmen OHA diyorum. Adam New Yorm Times gazetelerinden fırlamış gibi. Kelimenin tam anlamıyla taş. O pürüzsüz yüzü, sıkı bir çenesi, masmavi gözleri ve o arkasından toplamış olduğu saçları ile muhteşem birisi. Hayatımda hiç böyle birini görmemiştim. Ben bunları düşünürke o destansı sesi ile biraz da olsa kendime geldim.
-Anladım, çok yakışıklıyım ama kimsin sen ve neden beni buraya çektin? Senin yüzünden uçağımı kaçırmak istemiyorum.
Sesi de tam anlamıyla muhteşem. Ama şimdi sırası değil. Bunu daha sonra düşünmeliyim.
-Şey bana kapşonlunu verebilir misin acaba?
-Sanırım delisin. Neyse ben gidiyorum.
-Dur! Gerçekten yardımına ihtiyacım var. Bak ben babamdan kaçıyorum ve şu an kılık değiştirmem gerekiyor. Lütfen bana yardım et. Bu çok önemli bir mesele.
-Yalnız ben İstanbula gidiyorum.
-Harika bende İstanbula gidiyorum. Lütfen sana yalvarıyorum. Daha sonra borcunu öderim, lütfen.
-Tamam daha fazla yalvarma.
Deyip kapşonlu hırkasını verdi. Bende üstüme geçirip fermuarını kapattım. Kapşonunuda kafama takınca tam oldu. Daha sonra tanımadığım adamın koluma girip,
-Gidebiliriz, dedim.
Bana deliymişim gibi bakmaya devam etti. Bende onu çekiştirerek ilerledim. Uçağa binerken biletlerimizi hostese verdik be bize yanyana iki koltuğu işaret etti. İkimizde aynı anda "Burası mı?" dedik.
Ve tekrar aynı anda "Olamaz" dedik. Hostes bize uzaylı görmüş gibi bakarak "Evet efendim, ayırttığınız koltuklar burası. Bir sorun mu var?
Ben arkadan babamın buraya baktığını görünce
"Hayır bir sorun yok" diyerek telaşla koluna girdiğim adamı içeri çektim ve koltuklara oturduk. Ben cam kenarında o da koridor kenarındaki koltuktaydı. Şansa bak ki bu yürüyen taşla yanyana oturuyordum. Tam hırkasını çıkarıp verecekken babam uçağın giriş kapısında içeriye bakıyordu.
-Eyvah babam, bir şey yap lütfen beni görmemeli. Beni görürse her şey biter. Lütfen bir şey yap.
Tam o anda yürüyen taş beni kendi ile cam arasında sıkıştırdı. Ve yavaş yavaş yüzünü bana yaklaştırmaya başladı. Ve bir anda dudaklarımı dudaklarımda hissetmemle gözlerimi kapattım. Ben şuan olan şeye inanamıyorum. Bu, bu taş beni öpüyordu. Bu olmamalıydı. Ah, hayır! Bu benim ilk öpücüğümdü. Evet 19 yaşıma girmiş olamama rağmen bu benim ilk öpücüğümdü. Benimde hayalim kitaplardaki gibi sevdiğim adama vermekti, ilk öpücüğümü. Ama sanırım sadece kitaplarda gerçek oluyordu.  Bir anda geri çekilince gözlerimi açtım ve ona boş boş bakmaya başladım.
-Sanırım baban seni görmedi, ne dersin.
-Hı, ne.
-Baban diyorum gitmiş.
-Ha, evet. Gitmiş sanırım.
-Sen iyi misin. Yani öpücüğümün seni senden alacağını biliyordum ama bu kadar da olacağını düşünmemiştim.
-Hı, evet. Ne! yani hayır. Ben şey sadece şaşırdım.
-Bunu anladım zaten. Ama sanki neden ilk kez öpülmüş gibi davrandığını anlayamadım. Yoksa ilk kez mi?
-Şey, evet.
-Buna inanamıyorum, ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
Böyle bir şey ilk kez başıma geliyor, seninle evlenmem gerekmiyor değil mi?
Resmen benimle dalga geçiyor, hem de bu durumda.
-Lütfen dalga geçme ve bunu unut gitsin. Hiç yaşanmamış gibi davranalım.
Bir kahkaha duydum ardından da sesini,
-Tamam ama senin o muhteşem öpücüğümü unutabileceğini hiç sanmıyorum.
-Ah, lütfen.
-Peki peki. Neyse bu arada adım Mete. Hani şu ünlü olan ----Mete GÜRSOY.
-Bilmiyorum. İlk defa senden duyuyorum.
-Demek ki buralarda pek bilinmiyorum.
Neyse ya senin adın.
-Ecem ÖZSOY.
-Vay hani şu İstanbul'da şirketler zinciri sahibinin soyadı olan ÖZSOY mu?
-Evet. Aslında o şirketler zincirinin sahibi benim öz mü öz babaannem olur. Şu anda da yanına gidiyorum.
-Vay canına sen onun torunu musun?
-Evet. Neyse benim acil telefon etmem lazım.
Tam telefondan Batu'yu arayacağım, hostes gelip "Lütfen telefonunuzu kaldırın bayan, kalkışa geçmek üzereyiz." Demesiyle kaldırmak zorunda kaldım.
Sonra kemerlerimizi takmamız için bir anons aldık. Ben de herkes gibi kemerimi taktıp demek isterdim ama takamadım.
-Lanet olsun, nasıl bir kemer takılmazki.
Ben tam kemere bildiğim bütün hakaretleri sayıyordum ki Mete kemeri elimden alıp takmak için üstüme eğildi. O kadar yakınımdaydı ki kokusunu bile alabiliyordum. Ah, kokusu kendimi okyanustaymışım gibi hissettirdi. O derece okyanus kokuyor.
Kemerimi bir hamlede taktı ve,
-Bu kadar basitti, acaba çok mu beceriksizsin? dedi.
Ben bir şey söyleyemedim. Sanırım gerçekten benim beceriksizliğimdi.
Bir kaç dakika sonra Mete'ye döndüğümde uyuyordu. Bu kadar çabuk mu. Ah benim hiç uykum yoktu. Yolculuk boyunca ne halt edeceğim acaba. En iyisi uyumaya çalışmak.
Tam tamına on beş dakikadır bir o yana bir bu yana dönüp duruyorum. Ama bir türlü uyuyamıyorum.
Bu sefer de Mete'den tarafa döndüğümde beni izlediğini farkettim.
-Sen uyumuyor muydun? diye sordum.
-Sen dönüp durana kadarsa evet uyuyordum. Neden uykun yoksa kitap okumuyorsun ki.
-Sence evden kaçarken yanıma kitap alacak vakit bulmuş olabilir miyim?
-Söylemişken bana neden kaçtığını anlatsana.
Ve böylece neden kaçtığımı baştan sona Mete'ye anlattım. O da Batu'nun versiği tepkilerin aynısını verdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 14, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bana Arkanı DönmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin