2.Bölüm. PATRON

11 1 0
                                    

Fatma'nın saat 09:00 da sınava yetişmesi için hemen evden çıkması gerekiyordu uyanalı bir saat olmuştu hazırlanması anca bitmişti.Babasının giyinmiş olarak odasından çıktığını görünce ondan önce evden çıkmak içine sinmedi babasına günaydın demek istedi fakat söyleyemedi Diyarbakır'ın köyünde doğmuş büyümüş hayatı boyunca okul yüzü görmemiş okuma yazmayı çat pat kendi kendine öğrenmiş 28 yaşında  Hatice hanım'la evlenince  çalışıp evinin nafakasını kazanmak için her gün köyden Diyarbakır' a gelip inşaatlarda çalışıp akşam mesaisi bitince köyüne giderdi.Bu şekilde çalışması sekiz ay sürmüştü eşi Hatice hanım 'ın yedi aylık gebeliği düşükle sonuçlandığı zaman birde bebeğin erkek olduğunu ögrendiğinde çok üzülmüş" köyde olmasaydık zamanında hastaneye gitmiş olsaydık sağlıklı bir oğlumuz olacaktı" demişti köylüsü ve can arkadaşı Hüseyin'e.        Evliliğinin sekizinci ayında eşi Hatice ile beraber Diyarbakır'a yerleşti. Hatice hanım'ın ikinci hamileliği daha üç aylıkken tekrar düşükle sonuçlanmıştı. Hatice hanım üçüncü hamileliği sonucu nurtopu gibi bi erkek evladı dünyaya getirmişti.Ne çok mutlulardı.Bu mutluluklarıda üç ay sürmüştü ne olduğunu bile anlamamışlardı bir sabah sessizliğe uyanmışlardı derin hiç sonu gelmeyecek gibi bir sessizlik Abdülkerim bey yer yatağında doğrulduğunda güneş çoktan doğmuştu altı yaşından beri hiç bir namazın saatini kaçırmamıştı sabah namazınıda daha her yer zifiri karanlık ken kalkar abdestini alır odaya geldiğinde ezan okunurdu biraz oturur ezan bitiminde namazını kılardı peki bu gün ne oldu ya da ne olduda hiç uyanmadı bu saate kadar bi hışımla yer yatağından fırladı Hatice hanım yatağın ucunda oturmuş arkası dönüktü kucagında Abdülkerim bey'in babasının ismini verdiği Süleyman'ı sıkı sıkı tutuyordu elini hayat arkadaşının omzuna dokundu bir şey olmuştu anlıyordu ama ne olmuştu bilemiyordu.     Hatice hanım:Her yer çok karanlık çok karanlık ışığı yak hiçbirşey göremiyorum"dedi.Süleyman küçük süleyman bebek süleyman bu dünyadan kendisini çok seven iki insanın arasından sessizce sessizlige gitmişti.Abdülkerim bey hemen gidip abdestini aldı odaya gelip sabah namazını kıldı sonrada küçük süleymanı battaniyesiyle birlikte kucakladığı gibi dışarı çıktı.Hatice hanım'ın tekrar ışığı görmesi iki yıl sürdü iki yıl boyunca her yer karanlıktı ama kör değildi sadece akşam üstü karanlığı gibiydi.Hatice hanım ne ile teselli bulacağını bilmiyordu üzüntüsü hamile kalamadığı için günden güne artıyordu.Evliliklerinin sekizinci yılında süleyman'ın sessizliğe gittiğinin dördüncü yılında Fatma' yı kucaklarına almışlardı.Hatice hanım evinin reisine kızlarının adını ne koyacağını sorunca Abdülkerim bey fatma olsun hz.peygamberimizin kızının adı olsun demişti.Allah a olan sevgisini ve inancını onun kulu ve elçisi olan yüce peygamberimizin kızının adını koyarak kendince mutlu olmuştu.Fatma üç yaşına geldiğinde Hatice hanım oğlunu doğurmuştu Abdülkerim bey oğlunun adını yüceler yücesi peygamberimizin ismini koymuştu Muhammed ona her baktıkça Allahım sana şükürler olsun bana bir erkek evlat verdin diyerek mutlu olurdu.Muhammed 10 yaşndayken Diyarbakır daki gece kondularının olduğu sokağa patates satmaya gelen kamyonetin altında kaldığından haberi bile 8 saat sonra olmuştu.Bu üzüntüsünden sonra Diyarbakırda kızını ve karısını alıp Bursa'ya yerleşeli 7 yıl olmuştu.Bursa da Demirtaşta bir matbaada iş bulmuştu patronu Mithat Abdülkerim bey'i ilk tanıştığı günden  çok sevmişti  üzüntüsü yüzüne vurmuş,  gariban, saf, dürüst  kalbi üzüntü dolu olduğu çok belli olan bu adamı babası gibi görüp sevmiştir.Patronu mithat ın 32 yaşında kalp kapak hastalığından ani vefatı Abdülkerim bey i ikinci defa evlat acısı çekmiş kadar kahretmişti.Mithat ın eşi Nergis matbaayı satmayıp işlemesini istemişti.Bu kadar acılar çekmiş 56 yaşına gelmiş hayatı boyunca tek amacı ailesine bakmak olan bu babaya fatma nasıl günaydın diyecekti ki diyememişti canından çok sevdiği babasına günaydın diyememişti.sessizce evden beraber çıktılar sokakta beraber yürümeye başladılar babası fatma ya göz ucuyla bakarak Abdülkerim: sınav mı var bu saatte okula gitmezdin sen "                       Fatma Bursa Uludağ üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü nü ikinci öğretim olarak okuyordu.                         Fatma:evet sınavım var.                             Abdülkerim:inşallah sınavın iyi geçer. Allah yardımcın olsun."dedi Fatma onaylar gibi başını salladı.Oysa kardeşi gözünün önünde başından oluk oluk kanlar aktığında ne çok korkup "Allah ım" diye bağırıp Allah a dua etmişti.ya annesi bildiği bütün duaları bağırarak okuyup "Allah ım yetiş ya muhammed yetiş evladıma" diye dua etmişti.Sahi o gün ne olmuştuda evrenin sahibi yüce yaradanımız her şeyin sahibi ol dediği an olan "Kün Fe Yekün"  Fatma ve annesinin hatta kamyoneti kullanan satıcının ordaki komşularının ve ordaki kalabalığın duasını kabul etmemişti Fatma bunları düşünerek babasına baktı ve babasına Fatma:baba biliyormusun ben ve annem muhammed öldüğü günden beri hiç dua etmiyoruz bize yardım etsin diye yalvarmıyoruz.O kainat ın sahibi yüce evren in patronundan hiç bişe için istekte bulunmuyoruz" söylemek istedi fakat söyleyemedi.çünkü babasının üzüleceğini biliyordu.Allah için annesini ve kendisini tövbe etmeleri ve dua etmesi için öldürene dek döveceğini biliyordu.Sokağın sonuna gelmişlerdi,fatma metroya doğru yönelirken babasına el salladı görüşürüz der gibi babasıda başını sallayarak yoluna devam etti.Zaten matbaanın önüne gelmişti demir kapıyı açtı kapı gıcırtısına irkildi Abdülkerim:kaç defa dedim şunu yağlayın diye "kendi kendine söylendi. İçeri girer girmez küçük tüpe yöneldi eski çaydanlığa su doldurdu altını yaktı.İki dakika sonra büyük olan çırak içeri girdi Mustafa:ustaa günaydın "dedi.Abdülkerim başını salladı Mustafa 18 yaşındaydı babası o küçükken vefat etmişti ama Abdülkerim bunları bilmiyordu çünkü hiç bir zaman Mustafa ile sohbet etmemiş konuşmamışlardı. Küçük çırak 10 yaşındaydı sabah okula gittiği için öğleden sonra 13:00 de geliyordu ateş gibi çocuktu Ustası Abdülkerim ne görev verse çok büyük hevesle yapar ve mutlu olurdu Abdülkerim usta belli etmesede Emre 'yi çok severdi.Öğleden sonraydı kirli ve demir kapı gürültülü bir şekilde açıldı gelin matbaanın sahibi Nergiz di ayda bir en fazla iki defa gelirdi bütün işleri çok güvendiği Abdülkerim ustaya bırakmıştı. Nergiz:Merhabalarrrr.                      Diyerek sevinçli ve mutlu olduğu her halinden belliydi matbaanın içi bir an hayat dolu olmuştu Abdülkerim usta içinden nasıl bu kadar neşeli ve mutlu olabildiğini kendine sordu.Ben iki erkek evladımı toprağa verdiğimden beri hiç gülemedim nasıl oluyorduda Nergiz hanım eşinin vefatını bu kadar çabuk atlattı.Abdülkerim bey hiç bir zaman  masmavi ışıl ışıl gözleriyle dünyaya hayat dolu bakan bu kadının sırrını bilemeyecekti.Nergiz eşi Mithat la tanıştığında 23 yaşındaydı çok sevdiği uğrunda sabahlara kadar göz yaşı döktüğü Selim'den yeni ayrılmıştı.Mithat hayatına güneş gibi doğmuştu ne çok sevmişti Mithat'ı çok mutluydu evlendikten sonra çok rahat ve çok mutlu bir hayata kavuşmuştu evliliğinin kırk gününü geride bıraktıktan sonra hayatının aşkı mükemmel erkek değişmişti sürekli huzursuzdu ne olmuştu Mithat'a neden bu kadar değişmişti gün geçtikçe öfkesi artıyordu daha evleneli iki ay olmadan dayak küfürde başlamıştı evliliğinin dördüncü yılında Mithat vefat edince en samimi arkadaşı Pınar'a "bence Allah beni çok seviyor dualarıma cevap verdi" demişti.Mithat ailenin tek oğluydu Nergiz'e. Triplex villa, üç katlı apartman,kapalı çarşıda hazır işleyen iki tane çeyizlik satan dükkan,iki araba,bankada yüklü miktarda hesap kalmıştı.Nergiz bütün bu varlığın Allah'ın onu çok sevdiğini ve ona hediye ettiğini düşündü Yüceler yücesi Rabbine şükürler ediyordu.Bu güzel hayatı neden tek yaşıyım diye düşündü eski aşkı selim evlenmiş iki de çocuğu olmuştu fabrika da çalışmaya başlamış evi kiraydı geçimini yapamıyordu eşiyle arası bozuktu evinde huzursuzluk hat safhadaydı maddiyat yüzünden kavga ediyorlardı.Mithat'ın vefatı ve ardından bıraktığı mirası çevrede çabuk duyulmuştu. Nedense Selim eski aşkını birden bire hatırlamış aşkını unutamadığını Nergiz'e söylemişti.Nergiz'de bu aşkı yaşamalıyım demiş yasak aşka yelken açmıştı.Nergiz çok mutluydu sadece bir sorunu vardı biricik aşkının vardiya saatlerini sevmiyordu başbaşa verip bi karar aldılar Selim fabrikadan ayrıldı Nergiz'e kalan kapaşı çarşıdaki çeyizlik dükkanını Selim'e devretti, gelirini de tamamen Selim'e bıraktı.Şimdi hem kendi hem aşkı hemde aşkının ailesi çok mutluydu.Selim'in eşi bu olanlardan habersiz eşinin kapalı çarşıda işe başladığını ve işler çok iyi olduğu için eşine ektra prim verdiklerini sanıyordu.Hayatlarında çok güzel gelişme olmuştu çok mutlulardı her istediklerini alıyorlardı sadece eşi çok geç geliyordu çünkü çok çalışıyordu her gece Rabbine yüceler yücesi Allah'a kainatın patronuna şükrediyordu "Allah'ım sana şükürler olsun sen benim dualarımı kabul ettin"                               -----------------------------------------------------Nergiz:Usta ben bu gün geçen hafta bana bahsettiğin Serap hanım için geldim.                                       Abdülkerim usta yakın gözlüğünü çıkarıp önündeki sehpanın üstüne koydu tozdan ne renk olduğu belli olmayan sandalyeye oturdu"Mustafa oğlum bize iki çay koy" dedi.Nergiz etrafın tozu kiri dağınıklığı içini burktu çaydanlığa gözü iliştiğinde midesi bi kalktı indi "şey eee ben içmiyeceğim çok teşekkür ederim size afiyet olsun "dedi.                          Nergiz: Eee usta Serap neydi soyadı Hatun demiştin."                   Abdülkerim usta onaylar gibi başını salladı.                                                          Nergiz:Serap hanım'ı ben gidince ara 100 tane istemişti dimi ondan hiç para almayacağımızı söyle 100 tane kitabını bastır kapak ne istiyorsa yap kitabi satılıp para kazanırsa borcunu getirsin tekrar basımını biz yapalım Abdülkerim Usta:yani senetmi imzalatayım.yada sözleşmemi yapayım yoksa parayı getirse bile tekrar basımı bizde yapmayabilir. Nergiz:yok yok hiç bişe imzalatmayınız o tarz insanlar sözünün eri olur ben güveniyorum. Abdülkerim usta çok şaşırdı yıllardır bu matbaayı tek işletti hiç kimseye böyle bir iltimas tanımamıştı paranın yarısını peşin diğer yarısını iş bitiminde teslim ettiğinde alırdı bir gün sonra bile ödemeyi kabul etmezdi. Kendi kendine demek ki  ben hiç kimseye güvenmiyorum.               Nergiz ayağa kalktı Abdülkerim usta eliyle biraz bekle işareti yapıp eski kırık dökük merdivenlere yönelip üst kata çıktı.Nergiz arkasından baktı matbaa dükkanı çok eskiydi artık dökülüyordu eşyalar yerler duvarlar kir içindeydi kendi kendine bir boya bir temizlik yapılsa güzel tezgah yapılsa çay matik alınsa gözünde canlandırdı sonra sonra sonra dedi kendi kendine.Abdülkerim usta bi tomar parayla geldi.             Abdülkerim Usta:"Nergiz hanım bu bir haftalık dükkanın geliri 10 bin" dedi.Nergiz parayı almak istemedi ortam, çalışanları, üstleri, başları bakınca ne kadar zor bir hayat sürdükleri belliydi.                        Nergiz:usta şey eee bildiğin gibi 4 ay önce ramazan ayıydı ben biraz sıkıntıdaydım zekat ımı tam vermedim zekat bir yıl içinde verilebilinirmiş diye biliyorum.ben bu parayı zekatımın bir miktarı olarak sana veriyorum lütfen kabul et. Dedi ve kapıya yöneldi.Abdülkerim usta çok şaşırdı tek kelime konuşamadı namaz kılmayan ,oruç tutmayan,açık saçık gezen bu kadın ne zekatından bahsedebilirdi ki Abdülkerim ustaya hiç mi hiç inandırıcı gelmemişti.                    Nergiz hanım Abdülkerim ustayı o parayı alması için asla ikna edemiyecegini  sadece ve sadece Allah ile ikna edebilecegini biliyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 14, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tanrı'yı İkna EtmeliyimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin