PercyxReyna 2

42 2 2
                                    

Reyna, sırtındaki hareketsiz bedeni tüm gücüyle savaş meydanından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Zırhı zaten üstünde yeterince ağırlık yaparken, birde başka birini taşımak tam anlamıyla acı vericiydi. Ama taşıdığı kişiyi de, bu haliyle savaş meydanında bırakamazdı. Ağır adımlarla yürümeye devam ederken, omzunun üstünden, taşıdığı kişiye baktı. "Hey, Jackson! Hala yaşıyor musun?!". Percy'den ses çıkmayınca, zaten yorgunluktan dolayı boğuk çıkan sesi, iyice güçsüzleşti. "Lütfen Jackson, bir tepki ver!". Percy'den bir tepki gelmedi...

Reyna şu an diz çöküp ağlamak istiyordu. Percy'nin sessiz kaldığı her saniye, kalbi sökülüyormuş gibi hissediyordu ve nefes alması zorlaşıyordu. Ağlamak istiyordu; Percy her zamanki şapşal gülümsemesi ve yeşil gözleriyle ona bakana kadar ağlamak istiyordu hem de! Ama yapamazdı, şu an bir savaşın içindeydiler. Ve askerler komutanlarının ağladığını görürse, daha yeni yeni kurmayı başarabildikleri üstünlük kaybolacaktı. Düşmanın, yani Gaia'nın canavarları cesaret kazanacaktı. Ve Percy'nin yaptığı büyük fedakârlıklar, Polibot'u öldürmesi boşuna olacaktı. O nedenle kendini tuttu. Zaten duygularını zincirlemek, Reyna'nın en iyi yapabildiği şeydi! Bu özelliği sayesinde Jüpiter Kampını yönetebiliyordu. Bu özelliği sayesinde Jason Grace kaybolduğunda, kampı yönetmeye devam edebilmişti. Ve bu özelliği sayesinde, Percy Jackson'a olan aşkını saklayabilmişti!

Reyna, Pomeria hattını geçti ve yarısı yıkılmış senato binasının yakınlarında, Percy'i yere bıraktı. Burası güvenli bölgeydi. Romalılar, Polibot'un ölümünden sonra düşmanı buradan uzaklaştırmış, dışarıya doğru sürmüştü. Reyna, dikkatle Percy'e baktı. Siyah gözlerinde büyük bir endişe vardı. Percy'nin güzel yüzü çiziklerle doluydu ve saçları karmakarışıktı. Nefes alışları çok seyrekti, vücudu ise çok kırılgan gözüküyordu. Göz kapakları yavaşça aralandı Percy'nin ve yeşil gözleri bulanık bir şekilde Reyna'ya dikildi. Yüzüne zorlukla bir gülümseme yerleştirirken "Selam" dedi çatlak bir sesle. Reyna yutkundu. Percy bu haliyle öylesine savunmasız gözüküyordu ki... Percy başını doğrultmaya çalışırken, bir yandan da, Gigant Polibot'tan aldığı zehirli yarayı saklamaya çalışıyordu.

Reyna diz çökerek ona yaklaştı. "Nasıl hissediyorsun" diye sordu sesi titrerken. "Bir Gigant'la dövüşmüş ve onu tepelemiş gibi!" Percy cevap verdi sırıtmaya çalışarak. Ama acı çekmiş olmalıydı ki, yüzünü buruşturdu. "Savaş? Savaş ne oldu?". Reyna dudaklarını ısırarak, sevdiği çocuğun ölüme her an daha da yaklaşmasını izliyordu. "Neredeyse kazandık. Son canavarlarda yok olmak üzere!". Percy huzurlu bir şekilde gülümserken, başını salladı yavaşça. Sonra yeşil gözleri Reyna' ya odaklandı. "Berbat görünüyorsun" dedi. "Şu haline bir bak. Sanki savaşı kaybetmiş gibisin. Kendini toparla biraz!". Reyna başını iki yana salladı. "Kes şunu Jackson! Sen... Tanrılar aşkına, sen ölüyorsun! Hala beni umursamayı kes!".

Percy, gücünün çekilip bedenini terk ettiğini hissediyordu. Ama kalan tüm gücünü, başında oturan kıza uzanmak için kullandı. Ona dokunmak istiyordu, onu korumak istiyordu ve onu gülümsetmek istiyordu. Parmakları Reyna'nın yanaklarında nazikçe dolaşırken konuştu; "Şşşş! Tamam, bir şey yok! Sen güçlü bir kızsın Reyna! Buna dayanabilirsin!". Reyna kafasını iki yana sallarken, tutmaya çalıştığı gözyaşları yanaklarından akmaya başladı. "Ben.. Ben buna dayanamam Jackson! Seni kaybetmeye dayanamam!". Percy acı çekerken, gülümsemesini bozmadı. "Bunu daha önce söyleseydin keşke. Böylece seni etkilemek için, şu aptal kartalı bulmaya gitmeme de gerek kalmazdı!". "Jackson... Yapma, bana bunu yapma! Son anlarında bile beni kendine daha fazla âşık etme!". Percy yüzünü buruştururken, ağzından kuru bir kahkaha çıktı. "Şu ölümsüzlerde gerçekten çok acımasız! Bize bak, birimiz ölmek üzeri, birimizde sevdiğini kaybetmek... Ve duygularımızı birbirimize ancak açıyoruz!".

Reyna avucunun içiyle gözyaşlarını silmeye çalıştı. "Ben.. Özür dilerim. Benim yüzümden bu haldesin. Senin duygularını görmezden geldim, oysa sen bana âşık olduğunu birçok defa belli etmiştin!". Reyna elini Percy'nin yanağına götürdü. Olympos aşkına! Teni öylesine soğuktu ki, sanki ölü gibiydi. Rengi de gitgide beyazlıyordu. Eğer, eğer sana olan duygularımı itiraf etseydim...". "Önemli değil" dedi Percy. Reyna ona baktığında, Percy'nin anlayışla gülümsediğini gördü. "Ben seni olduğun gibi seviyorum Reyna! Eğer sana duygularımı itiraf ettiğimde hemen kabul etmiş olsaydın, bu senlik olmazdı! Reyna! Seni iyi tanıyorum. Korkuyordun, beni sevip kaybetmekten korkuyordun! Seni suçlamıyorum!".

Reyna elini Percy'nin yanağından çekerek, Percy'nin eline götürdü ve sıkıca tuttu. "Ama işe yaramadı. Sana âşık oldum ve şimdide seni kaybediyorum!". Percy başını iki yana salladı. "Kaybetmiyorsun! Seni her zaman seveceğim, öldükten sonra bile!". "Ve bende bir ölüye âşık olacağım" dedi Reyna gülümsemeye çalışarak. "Bu... Çok acımasızca! Tanrıların bize sunduğu kader çok acımasızca!". Percy başını iki yana salladı. "Belki öyle. Ama ben kaderimden memnunum. Seni tanıdım ve seni sevdim. Senin gülümsediği gördüm ve o güzel kahkahalarını duydum. Âşık bir insan için, bunlar dünyanın en güzel şeyleri". Reyna ona doğru eğildi. "Sen ve ben... Birlikte gülebilirdik ve birlikte eğlenebilirdik! Birlikte yaşayabilirdik!". Percy, uykulu bir şekilde gülümserken konuştu yavaşça "Evet, bu harika olurdu!".

Reyna, Percy'nin parmaklarının gevşediğini hissetti. Eğer Reyna bıraksa, Percy'nin eli toprağa düşecekti muhtemelen. Percy'nin gözleri, sanki net göremiyormuş gibi etrafı süzüyor, ara sıra bir noktada sabitleniyordu. "Reyna" dedi, ince bir sesle. "Seni seviyorum" Yutkundu, zorlukla konuşuyordu ve titrek nefesler almaya başlamıştı. Reyna hıçkırmamak için ağzını kapadı. Zamanı gelmişti! Percy, yani sevdiği çocuk ölüyordu ve Reyna'nın yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bir şeyler boğazında düğümlenirken "Ben de.." dedi zorlukla. "Ben de seni seviyorum Jackson!". Percy yavaşça kafasını döndürdü, son bir kez, etrafı bulanık görmesine rağmen Reyna'ya bakmak istedi. Onun kömür karası gözlerini ve siyah saçlarını, o kibirli ama asil yüzünü görmek, kokusunu içine çekmek istedi. "Bana adımla seslensen?" diye sordu. Reyna, derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Sevdiği çocuğu ölüme uğurlarken, sesinin olabildiğince güzel çıkmasını istiyordu.

Reyna, Percy'nin kulağına doğru eğildi. Yumuşak ve huzur dolu bir sesle konuştu yavaşça. "Seni seviyorum Percy. Seni çok seviyorum!". Percy'nin gözleri, uyku hissine karşı koyamayarak kapanırken, yüzüne huzurlu bir gülümseme yerleşti. Reyna'nın sesi, kulaklarına Annesinin uyumadan önce ona anlattığı masallar gibi gelmişti. Güzel rüyalara dalmasını sağlayacak, sevgi dolu, çocukça bir huzur veren masallar gibi...

Reyna, Percy'nin yaralarla dolu, nefes almayı bırakmış, huzurlu bir uykudaymış gibi görünen bedenine baktı. Gözyaşları tekrar yanağından boşalırken, sevdiği çocuğun boş bedenine doğru eğildi ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. "Percy, beni bekle... Ne zaman bilmiyorum, ama bir gün bende oraya geleceğim. Ve seni bulacağım! O zaman sonsuza kadar beraber olacağız...". Etrafta savaş sesleri yavaş yavaş kaybolurken, Reyna, Percy Jackson'ın cansız bedeninin başında diz çökmüş duruyordu. Ve gözleri bulutlara odaklanmışken, Tanrıların, Percy'i neden ondan aldıklarını düşünüyordu...            

Percy Jackson Ship DefteriWhere stories live. Discover now