PercyxPiper

60 4 8
                                    

Percy, gri gözleri öfkeyle kendisine bakan Annabeth'i izliyordu. "Ne demek bitti?" diye sordu kızgın ve birazda hayal kırıklığı taşıyan bir tonda Annabeth. Percy, bakışlarını yere indirdi hemen. Annabeth'e bakmaya korkuyordu artık. "Bitti işte; Sen ve ben arasında olan her şey... Sona erdi!". Annabeth'in sesi titrerken bile, kız güçlü bir şekilde duruyordu. Gözlerinden hücum etmeye çalışan gözyaşlarını başarıyla tutuyordu Percy karşısında. Zaten hep böyleydi o. Böyle güçlü ve acısını belli etmeyen birisiydi...

"Neden?" dedi Annabeth fısıltı gibi bir ses tonuyla. "Ne oldu da ayrılmak istiyorsun? Ben, mutlusun sanıyordum. İkimizin de mutlu olduğunu düşünüyordum?". Percy birkaç adım geriye doğru attı ve Annabeth'e sırtını döndü. "Mutluydum!" diye cevap verdi Annabeth'e. "Seninle olmak hoşuma gidiyordu. Ama senin ve benim aramızdaki şey... Aşk değil! Bunu daha önce anlamamıştım. Ama artık biliyorum. Üzgünüm Annabeth... Keşke, keşke bu ilişki hiç başlamamış olsaydı. O zaman sen ve ben, iki arkadaş olarak mutlu olabilirdik...". "Pişman mısın yani!" diye bağırdı Annabeth öfkeyle. "Aramızda olan şeyden pişman mısın?". "Evet, pişmanım" dedi Percy sesi titrerken. "Percy Jackson! Defol! Hayatımdan defol!" diye bağırdı Annabeth kendini tutamayarak.

Percy omzunun üstünden döndü ve bakışlarını ona çevirdi. Yeşil gözleri donuk bir şekilde Annabeth'i son bir kez süzdü. "Merak etme, benim niyetimde o zaten" dedi yarım, neşesiz bir gülümsemeyle. Sonra konuştukları yer olan sahil kenarından ayrılmak için adımlarını hızlandırdı. Percy, Annabeth'in hıçkırıklarını duyabiliyordu. Ama arkasına dönmeye zahmet etmedi. Annabeth güçlü bir kızdı. Bunu atlatacaktı. Ayrıca, şu anda olanlar herkes için en iyisiydi. Bu düşüncelerle, gecenin karanlığında kayboldu...

**

*

Percy, Annabeth'le ayrıldıkları günü hala hatırlıyordu. Yaklaşık iki ay olmuştu. Ama o olay, tüm detayları ile hafızasında hiç eskimeden duruyordu. Bazı geceler, onu uyutmayacak kadar canını sıkıyordu. Annabeth'in hıçkırıkları kulağını dolduruyor, gri gözlerin gözyaşlarını tutmaya çalışan hali sürekli Percy'nin zihninde beliriyordu. İşte, buda o gecelerden biriydi.

Percy, rahat bir nefes almak için dışarıya çıktı. Jüpiter Kampı sessizliğe gömülmüştü. Ayakta olanlar, sadece nöbetçilerdi. Yada Percy öyle düşünüyordu. Nehir kenarına doğru inerken, nöbet tutan çocuklar onu görünce hemen başlarını eğip saygıyla selam veriyordular. Percy de bir yargıç olarak bu selama karşılık veriyordu. Ama hiçbir belirti olmuyordu suratında çoğunlukla. Önceden her zaman neşeyle parıldayan o gözleri, şu sıralar sönük, dalgın ve ışıksızdı... Ayrıca eskisi gibi fazla konuşmuyordu, konuştuğu zamanlarda ağzından çoğunlukla emir cümleleri çıkıyordu

Arkadaşlarıyla da konuşmuyordu artık fazla. Zorunlu olduğunda konuşuyordu sadece. Bu konuşmalarda, genellikle Melez kampı ve Jüpiter kampı arasındaki etkileşimi arttırmakta ve iki tarafın birbirini daha yakından tanıması hakkında oluyordu. Herkes, onun gittikçe Reyna'ya benzediğini söylüyordu; Yalnız, otoriter ve suskun... Percy, artık bu sözleri de pek umursamıyordu. Çünkü bu söylenenlerin hepsi doğruydu. Zaten, şu anda en yakın arkadaşı Reyna'ydı. İkisi de yargıç olduğundan, en fazla onunla vakit geçiriyordu. Zamanla da, Reyna ve Percy arasında bir bağ oluşmuştu. Bazen anlaşmaları için kelimelere bile gerek kalmıyordu...

Percy nehir kenarına vardığında, suyun yatağında akarken çıkarttığı huzurlu sesini duydu. Gecenin ortasında, gökyüzü yıldızlarla kaplanmıştı. Ve yıldızların ışığı, akmakta olan suyun üzerine yansıyarak kampa büyük bir güzellik katıyordu. Suyun sesi ve yıldızların ışığı... Gülümsemek için mükemmel bir an diye düşündü Percy. Ama yapamadı. İçinden, hiç de gülümsemek gelmiyordu. Piper Mclean diye iç geçirdi Percy. Bana ne yaptın böyle?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 16, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Percy Jackson Ship DefteriWhere stories live. Discover now