Öncelikle sellammmm.
Umarım sizi şaşırtmayı başarabilirim. Herkesleşmiş kalıplara dahil olmasın istiyorum bu hikaye. O kadar çok yazıp yazıp sildim ki bu kaçıncı başlayışım bilmiyorum. Bir türlü içime sindiremedim. Hep insanın içine işleyen sıcak bir hikaye olsun istedim.
Bir gün eğer hayallerimden birini gerçeklestirirsem "31 Ağustos 2019 02.07'yi hatırlatacağım kendime.
Sizi seviyorum.
Yorum falan unutmayın he .d
------------------------Derin nefes alıp, parmak uçlarımda yürümeye başladım. Yüzüme çarpan rüzgarın saçlarımı savurmasıyla uçuşan saçlarımın bir o yana bir bu yana dağılırken; ben, aşık olduğum gökyüzünü izlemeye koyuldum. Nasıl böyle kusursuz birşey, gözle görülebilirdi? Gökyüzü, Dünya'da güzel şeylerinde olduğunun bir kanıtıydı sanki. Ama ne yazık ki her şey mutlu bitmiyordu. Bu gün normal şartlarda evleneceğim adamı, yatak odamızda biriyle yatarken basmıştım. Şimdi ise üzerimde gelinliğim, ağlayarak hırsla koşuyordum. Nereye gideceğimi bilmeksizin.
Cadde hızla ilerlerken bir adam beni çevirip "Allah rızası için sadaka" deyince tuttuğum tüm nefreti adamın üzerine saldım. "Bi rahat bırakamadınız anasını satayım, insana sinirini bile yaşatmadan tekrar sinirlendiriyorsunuz!" Adam uğradığı şokla kenara sinerken ben yine hızlıca devam ettim. Allah kahretsin ki ayakkabımın topuğu kırık kaldırımların arasına sıkıştı ve kırıldı. "Seni yapana sokayım ben! Bi sen eksiktin zaten. Ama yok, her şey üst üste gelmezse olmaz değil mi?!" Kendi kendime söylenirken etraftakiler 'deli mi ya bu?' Dercesine bana bakıyordu. Aslında haksız sayılamazlardı, sonuçta ağlamaktan makyajım akmış, gözyaşlarım simsiyah akıyordu ve ben kendi kendime bağırıyordum. Ama o an bu umrumda değildi. Sinirle alev çıkaran gözlerimi onlara çevirdiğimde önce şaşırıp sonra başka taraflara döndüler. Bir elimde ayakkabımın kırılan topuğu, diğer elimde çantam boş boş ilerlerken, aklıma saatler önce kapattığım telefonum geldi. Tuşuna sanki tüm öfkemi oradan çıkarır gibi basıp açılmasını bekledim.
Açılan telefonum birden bildirimlerle kendini kaybetti. 'Müstakbel eşim' olacak Fatih, onları bastığımdan beri tam 23 kez aramış. Sanırım 'aşkım, sadece muhabbet ediyorduk, sen yanlış anladın' demek için aramıştı. Kendi acınası halimle dalga geçerken otobüs garına geldiğimi fark ettim. Hemen bir bilet alıp koltuğuma oturdum. Herkes bana tip tip bakıyordu. Düşündüm de, Otobüste gelinliğiyle ağlayarak Antalya'dan Ankara'ya giden bir kız bi hayli komik duruyor cidden.
Burnumu elime geçirdiğim bir mendille silerken, yüzümü,yanıma kahve rengi kısık gözleri ve gözleriyle aynı tonda olan dağınık saçlarıyla yüzünü ekşitmiş bana bakan adama çevirdim. "Ne istiyorsun be!" Daha çok soru gibi değilde basımdan hemen gitmesi için hırsla söylemiştim. İğrenerek yüzüme bakıp "çok acınası gözüküyorsun. Açıkçası umrumda değilsin. Yana kay aptal şey." Bi an sersemleyince elimde hâlâ atmadığım kırık ayakkabımı kafasına geçirdim. Cok acıtmadan vurmuştum canım. "Ne diyorsun sen beh!" Acının etkisiyle kaşlarını çatıp, tam bir şey söyleyecekti ki 60 yaşlarında bir teyze "evladım yana kayar mısın?" Çekik göz'ün bir anda beti benzi attı. Bembeyaz oldu çocuk. Sonra kendini toplayıp eliyle kenara git der gibi işaret yaptı. O suratında ki şaşkın ifade hala duruyordu. "Zaten canım sıkkın, bir de seninle uğraşmayayım. Ankara'ya kadar mümkün olduğunca iletişime geçme benimle" diye sert bir dille uyardı. Umrumda değildi pek. Omzumu silkip cam kenarına oturdum ve gözlerimi yumdum.
Gözlerimi koluma yediğim çimdik ile kocaman açıp sersem gözlerle etrafa baktım. Yanımdaki ukala çocuk "şu telefona artık bakmazsan camdan atacağım!" Telefonu sersemlikle alıp şifresini açtım. Sersem şifre bile evleneceğimiz tarihti. Yani 11 Ağustos... Saatin 7 olduğunu fark ettim. O kadar olmuş mu ya? Arama kaydına baktığımda annemlerin 35 kez aradığını gördüm. Ve Fatih budalasının 17 defa daha...
Telefonu uçak moduna alıp durduğumuzda bakmak üzere koltuklarda bulunan ceplerden birine attım. Gözlerimi yan tarafa çevirdiğimde 'çekik göz' uyumak için sabır dilercesine gözlerini sıkı sıkı kapatmış bişeyler mırıldanıyordu.
Otobüse bildiğimizden bu yana 3 saat olduğunu fark ettim. Yolun üzerindeki bir terminalde mola verdiklerinde biraz nefes almak için aşağı indim. Kaldırıma oturup telefonuma baktım. Gelen bildirimle tekrar sinirlendim. 'Fatih arıyor...' Hışımla telefonu açtım.
"NE VAR LAN NE ISTIYORSUN? YETMEDI MI YAPTIKLARIN!"
"Gece, dur bi sakin ol. Gerçekten açıklayabilirim..."
"Neyi açıklayacaksın ya! Nasıl seviştiğinizi mi!"
"Ya lütfen böyle yapma. Beni de anlamaya çalış!"
"NE! NE DIYORSUN SEN BE! SENIN NEYİNİ ANLAYACAKMIŞIM BEN! Anlat ulan dinliyorum!"
"Gerçekten çok içmiştim. Hem bekarlığımın son günüydü. Ben... sen sandım yemin ederim. Özür dilerim"
"DEMEK BEKARLIĞININ SON GÜNÜYDÜ FATIH BEY, UZULMEYIN HALA BEKAR HAYATINIZA DEVAM EDEBILIRSINIZ" deyip telefonu kapattım.Adama bak ya, 'Bokorloğomon son gonoydo, bono do onlomoyo çoloş' diyor bir de utanmadan.
Sinirlerim boşalmıştı. Gözlerimden yaşlar birer birer firar ederken aklıma onunla olan anılarımız geldi. Onunla Üniversite'de bir partide tanışmıştık. Beni tavlamak için o kadar çok şey yapmıştı ki en sonunda evet demek zorunda kalmıştım. Özünde gerçekten iyi bir adamdı. Ama bu yaptığı affedilemez bir şeydi. Ben bunları düşünüp ağlarken omzumda hissettiğim bir elle çığlık atmam bir oldu. Çekik göz elleriyle kulaklarını tıkamış susmamı bekliyordu. Nefesimi dışarı verip "Ne var yine ya?" Diye sordum. "Otobüs kalacak, insan gibi bir şey yapalım dedik, yine suçlu biz olduk!" "Aman be, tamam teşekkür ederim" dedim burnumu çekerek.
Otobüsün park ettiği yere vardığımızda orada olmadığını gördük.
"Oha lan otobüs gidiyo!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERCEK
AdventureEvleneceği sabah kocası olmasını istediği adamı kendi yatak odalarında biriyle basmış kırık kalpli bir kızın, otobüste önemsemediği o küçük dikkatsiz olay, hayatını değiştirecekti. Ve o, bu anlar avuçlarından kayarken, hayatın onunla dalga geçişini...