sonbahar anlatıyor;

13.7K 1.3K 2.6K
                                    


çok ani bir üzüntüyle yazmış olduğum bir hikayedir kendisi, bir şeye benzememiş olsa da yeri bende çokça özel kalacak zira yazarken buradaki ilk zamanlarımdaki gibi, çokça kaygısız hissettim kendimi. bir one-shot'tur kendisi, ve sanıyorum ki karakterler çok tanıdık gelecek...

bu hikayenin olabilecek tek şarkısını bırakıyorum aşağıya. sizleri çok seviyorum, sarkacım otuz yedi'yi vurur vurmaz gideceğim, iyi bakın kendinize.

coldplay- yellow

...

Bir sonbaharda tanıştığımızdan mıdır nedir, hep sonbahar der bana. İlk başlar bunu dert ederdim, şimdi ismimle seslenirse dert edinirim, bunun farkında olduğum günden beri kalbim hep sıcacık gezerim. Elinden pek bir iş gelmez, yaşlıca bir adam zaten, tüm gün o yayları bozuk, sarı kanepesinde oturur; elinden bir türlü düşürmez sarı battaniyeyi. "Neden?" diye sorarım, bana bakar birkaç saniye, sonra "Bir şey mi sordun?" diye unutmuş numarası yapar. Ben yemem bu numarayı, cevaplamak istemediği zaman unutkanlığını kullanmasına epey içerlerim.

Sarı battaniye, sarı kanepe; bilir misiniz bilmem lakin evinin panjurları bile sarıdır. Nedir bu sarı takıntısı anlayamamışımdır henüz. Bir keresinde kendi kendime Yellow mırıldanıyordum, bir anda hüngür hüngür ağlamaya başladı; sizi temin ederim, bu yaşlıca insanla yaşadığımdan beri ilk kez bu denli korktum. Sonra söylememi yasakladı o şarkıyı, canıma minnet, sesimi de pek sevmem zaten.

Sarının anlamını bilmem lakin sarının anlamını tanırım, yani, en azından ben öyle tahmin ediyorum. Bir keresinde bu yaşlıca adam, görülmemiş bir şekilde uyuyakaldı kanepesinde, anlaşılır bir şeydi tabi- uzun süre sonra ilk kez böyle hüngür hüngür ağlayınca yorulmuş olsa gerek. Bana şarkı söylemeyi yasakladığı o gündü, battaniye dizlerinden aşağıya sarkmıştı, yere değiyordu. Uyandığı zaman o değerli battaniyesinin yere değdiğini görse beni bir güzel haşlayacağını bildiğimden, aceleyle battaniyeyi üzerine örttüm, sonra fark ettim. Sarı battaniyenin köşesinde beyaz iplikle, acemi bir el yazısıyla PJ harfleri dikilmişti.

Sormayın şimdi bu PJ ne diye, henüz ben de bilmiyorum. Bir ismin baş harfleri olduğu kesin, bir dahi değilim lakin o battaniyenin PJ isimli kişiye ait olduğu su götürmez bir gerçek. Biraz daha zorlarsam, bu sarı takıntısının PJ'den kalma bir anısı olduğu sonucuna da varabilirim, lakin PJ'ye ne olduğu sorusuna gelirsek... o kısım hakkında herhangi bir öngörüde bulunmak istemiyorum.

Neyse canım, hikayemizin henüz ağlanacak yerlerine gelmedik, gerçi size ağlama garantisi vermiyorum ama ben bir sonbahar olarak ağlamazsam olmaz. Battaniyesini üzerine örttüm o gün, o gün çok ağladı, ben de çok üzüldüm. İnsan birine alıştığını, o insan için üzüldüğü zaman anlıyor. O gün bu yaşlıca adama alıştığımı fark ettim, yaşlı dediğime de bakmayın, saçlarında tek tük beyaz var ama (gizlice) karıştırdığım eski fotoğraf albümlerinde saçlarını griye boyattığını bile gördüm. Bu beni güldürdü, yani, tüm gün muhtemelen oldukça rahatsız hissettiren bir kanepede oturup, eski kasetteki filmleri izleyen bir adamdan beklemezsiniz böyle şeyler ilk bakışta.

Neyse, gönüllü olarak kimsesiz insanların ev işlerini yaptığımdan genelde gittiğim evler sürekli değişir; lakin bu yaşlıca adam hep kendisine gelmem ile ilgili ricada bulununca kıramadım, sonbaharın başında O'nun evinde gönüllü çalışmaya başladım. İlk başlarda sıradan bir yabancıydı benim için, gerçekten, sabah evine gidip öğlen işlerimi halledip çıktığım, sıradan biriydi işte. Alışınca öyle olmuyormuş ama, sizi temin ederim ki, sesindeki tek bir ton farkını bile kafanıza takar, "Niye böyle konuştu ki şimdi?" diye tüm gün gezer oluyormuşsunuz. Sevmedim tabi ilk başlarda alışmayı, sonradan hoşuma gitti birinin sevdiği tek arkadaşı olmak, hikayenin en sonunda ise dostlar, alışmalara alışamaz oldum.

bir sarkacın öyküsü, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin