Canının ağrısı ile morarmış,kurumuş kanlarla süslenmiş bacaklarını kendine çekerek oturuyordu genç kız. Onu gören biri onun acı çektiğini düşünebilirdi ancak o vücudundaki yaralara uzun zaman önce alışmıştı. Kendine zarar veren kişinin yine ve yine kendi olduğu gerçeğiydi yalnızca onun canını yakan. Yanında onun canını yakacak bir kişi dahi yoktu ki canını başkaları yaksın. O yalnızca acınası bir genç kızdı. Her gün kendinden daha çok nefret eden, günden güne ölen bir kızdı. Kafasını eskimiş, boyaları dökülmüş duvara yasladı ve hıçkırıklarını özgür bıraktı. Artık gözyaşları onu yıpratmıyordu bile. Aksine o, ağladıkça intikam alma isteği ile dolup taşıyordu. Yalnızca bunları yaşamasını sağlayanların acıyla ölmesini istiyordu. Ne yazık ki intikam alması gereken kişi yine ve yine kendisiyidi. Hıçkırıkları evin içerisinde yankılanırken ince ve uzun parmaklarını kabuk tutmuş yaralarının üzerinde gezdirdi. Bunu her yaptığında kulaklarına yine o bilindik ses doluyordu.
Annesinin tiz ve acı çığlıkları.
Gözlerini kapattı ve kafasını kollarının sardığı dizlerine gömdü ve güçsüz bir ses tonuyla fısıldadı.
" Ben...ben korktum anne. Anne beni affet. Seni koru-...seni koruyamadım. Kendimi asla affetmeyeceğim. Acı çekiyorum anne. Senin acı çektiğin gibi. Sana yaptıklarımı kendime ödetiyorum anne. Söz veriyorum, ben de senin gibi acı çekerek öleceğim. Kendimi sana affettireceğim anne. Beni affet."
Yerdeki içki şişesi kırıklarından bir tanesini aldı ve yaralarının yanına bir yenisini daha ekledi. Bu seferki derindi. Bu sefer ölecekti. Bu defaki annesinin onu affetmesi içindi. Bu defaki kesik acılı bir intikamdı.Bu defaki kesik, ölümün ta kendisiydi.