Kırmızı perdelerin ardında buğulu pencereler üşüyor sokağa yağan karlarla. Hava karanlık, sokak lambalarının sarı ışıkları loş bir etki bırakıyor. Sokaklarda koşan çocuklar, birbirlerine kartopu fırlatıyor. Neşeli gülüşmeler, çığlıklar ve kalın botların karları eziş sesleri eğlenceli bir bütün oluşturuyor. Kardan adamlar, kaldırımların ve bahçelerin kenarlarında bekliyorlar. Şapkaları var, atkılarına sarılmışlar sıkı sıkı. Sıcak duruyor kardan adamlar, oysa sıcak onların ölümüdür. Ne canice, kardan adamı sarmak yünlü kıyafetlerle!
Tahta evin kapısı koyu bir kırmızıya boyanmış, pencerelerin kenarları da öyle. Yazları, evin bahçesinde yeşeren ağaçlarla her an bir kış havası hâkim oluyor bu eve bu yüzden. İki katından da yeşil süsler sarkıyor, bir önceki bayramdan kalma balkabakları korkutucu suratlarıyla bahçenin gerisinde duruyorlar. Bazıları ezilmiş- bazıları kırılmış. Küçük çam ağaçları, gümüş renkli toplarla süslenmiş ve kapının önüne koyulmuş.
Kızgın bir anne çocuğunu eve götürmeye çalışıyor ve artık eve gitme vaktinin geldiğini anlayan diğer çocuklar da birbirlerine el sallayıp birbirlerinden farkı olmayan evlerine dağılıyorlar. Hepsinin aklında hediyeler var, o görkemli çam ağacının altında açılmayı bekleyen hayaller.
Gel gelelim bizim konumuz olan ev, bomboş.
Kapısında hoş geldiniz yazıyor. Kapısını yıllardır çalan yok. Yılın her bayramına, her tatiline, her özel gününe hazır bir ev oysa. Her sabah erkenden uyanıyor, makyajını yapıyor, süsleniyor, kokularını sıkıyor, mücevherlerini takıyor ve gülümsüyor, gülümsüyor. Fakat kimse kapısını çalmıyor. Kimse istemiyor orada bulunmayı. Çocuklar bir oyun tutturmuş, perili ev diyerekten birbirlerini kandırıyorlar. Bazı korkusuz çocuklar evin ardına gidip, pencerelerinden baktıklarını söylüyorlar. Korkunç bir adamın yaşadığından bahsediyorlar orada, garip sesler geliyormuş evin içinden. Anneler diyor ki süslemeler kandırmak için bizleri. Özellikle çocukları kandırmak için yapıyor bunu o katil, diyorlar. Kimse kapıdaki şekerleri almıyor, kimse bahçedeki hediyelere dokunmuyor, kimse evin girişinde duran kardan adamın boynuna atkı sarmıyor. Ve bu yüzden daha uzun yaşayan kardan adamı ölümsüzlükle suçluyor çocuklar, her kış o evin kardan adamından daha uzun yaşatmaya çalışıyorlar kendi kardan adamlarını. Kimse atkıları çıkarmayı düşünmüyor.
Bayan Jung, mahalledeki evlerin birçoğunun sahibesi. Bu evi yıllar önce bir kadına sattığını söylüyor, tek çocuğuyla dul bir kadına. Dul kadınlar ve kapısı açılmayan mezardan evler, eminler mahalleliler. Dul kadın ölmüş, bebeği de kapının anahtarını bulamamış ve garip sesler de onun ağlayışı. Zavallı bebek, açlıktan öldüğünde de periye dönüşmüş.
Bana sorarsanız, güzel bir korku filmi çıkar bunun devamından. Hatta sonra, aklar paklar, drama da bağlayabiliriz sonunu. Hani şu Mama filmi gibi... İtiraf etmem gerekir ki, korku filmlerinden pek haz etmem. Korkmam ben. Etrafında insan kalmayan biri, kimseden korkmaz.
Farkındayım, bu hikâyenin anlatıcı pek bir karışık. Başlangıçta ilahi bir bakış açısı sandınız, değil mi? Şimdi de evin dışındaki biri olduğumu düşünüyorsunuz. Üzgünüm ama ben evin içindeyim, evden kaçamıyorum. Bu ev benim bedenimdir, bu ev benim hayatımdır.
"Senaryo böyle başlıyor," diye tamamlıyor sözlerini genç kadın. Sırtını yaslıyor kırmızı duvarın önünde duran yeşil perdelere. Heyecanlı görünüyor, dudaklarında gülümsemeler açıyor. Elindeki kâğıtları bırakıyor bacaklarının yanına, kırmızı şaraptan biraz daha dolduruyor kadehe ve parmaklarının arasında çeviriyor, çeviriyor. "Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red&green • taeny
FanfictionRed, green, red, green You've been waiting to unwrap me, wrap me In your arms is where I'm happy, happy Underneath these lights So red, green, red, green -Tiffany Young, Peppermint //a taeny christmas sex story