Vücudumdan içeri giren güneş ışınları ter bezlerimi öylesine harekete geçirmişti ki, ele avuca sığabilecek bir şey olsa yeni yıkanmış çamaşır gibi sıkıp bir kovayı doldururdu.Kavurucu sıcağın bedenimde yarattığı nahoş etkiyle yatağımdan doğrulup ahşap pencerelere yöneldim.Ufukta masmavi Karadeniz dalgalarını görebiliyordum.Kaç yüz tane milleti ağırlamış, kimini azgın sularıyla boğup, kimini dostane canlılarıyla adeta bir misafirperverlik gösterip üzerinde taşımıştı.
İnsan ırkına karşı bir ön yargım hiçbir zaman olmamıştı.Ancak bir sevgimde olmamıştı.Tek bir istisna vardı; Mera.İşin aksi tarafı sürgün edildikten sonra aşık olduğum ilk varlık, kadim bir düşman tarafından kaçırılmıştı ve ben hala yerini tespit edememiştim.Yaptığım kadim arayıcı büyüleri beni Türkiye'ye kadar getirmişti.Fakat sonuca çok yaklaştığımı hissedebiliyordum.Büyük çarpışmaya tam bir aydır hazırlık yapıyordum.Karşılaşacağım şey binlerce yıllık bir vampirdi ve vampirler her ne kadar efsanelerde ki gibi uçamasalarda, en az efsanelerde ki kadar güçlüydüler.Bu yetmezmiş gibi hedefimde ki vampirin büyü yetenekleri olması işleri oldukça zorlaştırıyordu.Uzun süredir kadim bir varlıkla çarpışmamış oluşum da işin başka bir boyutuydu.
Takip büyümün son evresindeydim.Nahoş bir otelde kalıyordum.Kahvaltı salonuna inip karnımı birkaç haşlanmış yumurta, zeytin ve peynir karışımı bir tabakla doyurup kendimi gürültülü bir sabaha ev sahipliği yapan dar sokaklara attım.Büyünün zihnimin kontrolünü ele almasına izin verip, konsantre olarak beklemeye geçtim.Önce dar ve araç trafiğine kapalı bir sokağa girdim.Hemen ardından çıkmaz sokak tabelası olan sokağa daldım.Binalar en fazla dört katlı ve eski görünüyordu.Ansızın bir depreme olsa koca şehrin yerle bir olacağına hiç şüphem yoktu.Sokağın sonunda tuhaf görünümlü, kamburu yirmi metre öteden görülen bir yaşlı kadın öylece durmuş bana bakıyordu.Zihnimin kontrolünü tekrar ele almak zorunda kaldım.
İçimde ufak bir korku hissi parlamıştı.İçgüdüsel olarak kadına doğru yavaş adımlarla ilerledim.Kulaklarıma çarpan tek ses, hemen yanımda ki kanalizasyona açılan rögar kapağının altından gelen, iki farenin çiftleşme sesiydi.Duyularım normal insanlardan yaklaşık dört kat daha güçlüydü ve bu iğrenç sesi duymayı bu yeteneğime borçluydum.Dağılan konsantrasyonuma odaklanarak kadına yoğunlaştım.Kadına yaklaştıkça ağzının berbat kokusunu duymaya başladım.Gece uykusunu bölüp, kanalizasyondan bok toplayıp atıştırmalık niyetine midesine indirse ancak bu kadar berbat bir koku yayabilirdi. Uzun yıllar önce kullandığım bir büyünün etkisiyle ağzımdan dökülen her kelime karşımda ki kişinin lisanına uygun tercüme oluyordu.
"Merhaba, buralarda yeni sayılırım, bana bir konuda yardımcı olabilir miydiniz acaba?" beni anlamış olması için tanrıya dua ettim.Kadını mümkün olduğunca az konuşturup, ağzından çevreye yayılan zehirli gazlardan zehirlenme ihtimalimi minimuma düşürmenin peşindeydim.
"Kapağı aç, efendi seni bekliyor olacak." tıslayarak konuşmuştu.Bu tarz olayları daha önce de yaşamıştım.Büyük ihtimalle az sonra kadın bir toz bulutuna dönüşerek yok olacaktı.Kadim bir büyüyle anlık maddeye dönüştürülebilen düşünce bulutunu nerede görsem tanırdım.Zihnimi boşaltıp söylediklerine odaklandım.Kapak derken neyi kast etmiş olabilirdi?
"Hay sikeyim, bunu bana yapamazsın!" kanalizasyona girmemi istiyor olmalıydı.Gözlerimi devirip, derin bir nefes aldıktan sonra aşkım için kapağı minik bir sihir yardımıyla kaldırıp içeriye atladım.
En fazla iki kişinin yan yana yürüyebileceği genişlikte, iğrenç kokulu bir koridorda buldum kendimi.İçerisi bilim kurgu filmlerini aratmayacak kalitede dizayn edilmişti.Bembeyaz bir boyayla boyanmış duvarların üzerinde çeşitli resimler, heykeller vardı.Bir çeşit yanıltma sihri olmalıydı.Tavanda bir sıra sağda, bir sıra solda olacak şekilde dizilmiş beyaz ışıklar vardı.Koridorun sonuna odaklandım.Büyük gri bir kapı gördüm.Hislerim beni yanıltmıyorsa doğru yoldaydım.Karşılaşmayı beklediğim şey içeride olmalıydı.Temkinli adımlarla kapıya doğru yürümeye başladım.Yaklaştıkça kulağıma garip bir müzik sesi gelmeye başladı.Yetmişli yılların sert metal tınılarından olmalıydı.Müzikle aram hiçbir zaman iyi olmadı.Ses gittikçe yükseliyor ve kulaklarımı bir leopar pençesiymiş gibi tırmalamaya başlıyordu.Kapıya son birkaç metre kala canım yanmaya başladı.Bir an neden orada olduğumu hatırlayamadım.Gözlerimi kapatma hissine karşı koyamayarak, göz kapaklarımı indirdim.Gözlerimi tekrar açtığımda bir çölde buldum kendimi.Uçsuz bucaksız, dört bir yanı kumlarla örtülü olan sıcak bir çöl.Güneşin tam altında duruyordum.Nöronlarım erimeye başlamıştı.Vücuduma verdiğim emirler çok geç yerine geliyordu.Zaman ağırlaşmış gibiydi.Güneş aniden yok oldu ve yerini garip bir cisim aldı.Bir çeşit gezegen gibiydi ama pek tanıdık gelmiyordu.Hava karardı, yıldızların çıkması gereken vakitte bir gariplik vardı.Yıldızlar yoktu.Havada asılı duran yuvarlak küre şeklinde ki gezegenin rengi koyu kırmızıydı ve giderek daha da parlıyordu.Yere düştüm.Ayağa kalkmak gerektiğini düşünsem de bunu başaramadım.Bir şey beni engelliyordu.Alev gibi parlayan kırmızımsı şeye doğru döndü bakışlarım.Bir suret gördüğümü sandım.Hemen sonra havaya zıplayıp birkaç taklayla önüme, dizlerinin üstüne düşen yaratığı görünce bunun gerçek olduğunu kavradım.Yüzü simsiyahtı, hiçbir şey anlaşılmıyordu.Fakat bakışları bana tanıdık gelmişti ama hala kim olduğunu anlayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜCÜ
FantasyDünyaya sürgün edilmiş, Kadim büyülere hakim, 21. yüzyıla ayak uydurmuş çılgın bir büyücü! İnsanoğlunu karşılaşacağı tehlikelerden korumak için ruhunu feda edecek mi? Büyücü'nün kendi ağzından maceraya tanık olun!