Uzun ve karanlık koridorun başından tüm sessizliği dağıtarak kendinden emin adımlarla yürüyordu. Altın sarsı dalgalı saçlarını savurup, tanıdığı birkaç kişiye sahte bir selam vermesi ona yetiyordu. O daha lavobaya varaman tüyleri ürperten okul zili ile irkilmişti. Adımlarını hızlandırıp bir an önce lavobaya vardı. İçeride kimsecikler yokdu, başını kaldırıp aynaya baktığında gayet hoşnut olmalı ki kendinden çok emin gözüküyordu. Biraz geri çekilince sol göz kaleminin akmış olduğunu fark etti, şaşkınca etrafına bakınıp tuvalette peçete bulabilceğini hatırladı tuvalet kapılarına doğru yürüyordu ve birden durdu geri çekilip havayı iyice kokladı tuvalette her türlü pis şey kokabilirdi! ama bu koku çok farklıydı önce tüyleri ürperdi bir yandan kokunun ne olabileceğini düşünüyordu rutubet, küf, pas, demir, çürümüş et, kan!.. işaret parmağını uzattıp kapıyı yavaşça itti..
.....
......
Attığı çığlık camları bile titretmişti.
Temizlik görevlisi nefes nefese kalmış kapıdan Lotus a bakıyordu. Kızın yüzü bembeyaz olmuş vücudu tir tir ttriyordu. Adam hemen Lotus'un kolundan tutup kaldırmaya çalıştı. Ama onun gözleri faltaşı gibi açık tuvaleti izliyordu. Hademe korkuyla kafasını çevirdi ve birden geri çekilip duvara yaslandı.
Havada asılı duran bir kız; gözleri bembeyaz, alt dudağı ile üst dudağı metal ile birbirine dikilmiş,kızın göğüs kafesi delinmiş her yer kan içinde ve hala yere kan damlamaya devam ediyordu. Hademe silkelenip kendine geldikten sonra cesede yaklaştı ve aman Tanrım kızın göğüs kafesi delinip kalbi çıkarılmış. Kızın gözlerine yeniden baktı derin bir nefes alıp göz kapaklarını kapattı ardından birkaç şey fısıldadıktan sonra, .... kız birden yere yığıldı. Lotus gözlerine bir kere daha inanamadı az önce kız boşlukta duruyordu onu tutan ne bir ip ne bir mıknatıs vardı.
Hademe arkasına dönüp Lotus'u yerden kaldırdı. O ara koridor baya kalabalıklaşmıştı herkes gelmeye devam ediyordu. Hademe kapıda duranlara hemen ambulansı çağırmalarını gerektiğini söyleyip Lotus'u da onlara emanet etti, hala titremeye devam ediyordu. O revire götürülürken herkes tek sıra olmuş meraklı gözlerle izleyip, dehşet içinde ne olduğunu öğrenme çabası içindeydiler. Bazıları 'ölü' sözcüğünü duyardurmaz ağlıyor bazıları ise belki katili buluruz umuduyla dışarıyı izliyorlardı.
~2~
Sabahın ilk ışıklarında kalkmak ne kadar zor gelse de, bu işi her gün yapmak zorunda kalıyordu. Okul bu kaçış yok du.
Markus uyuklayarak sınıfa girdi. Sabahları saçları saman gibi karmakarışık oluyordu, özel günler dışında tarama zahmetine pek girmezdi. Tek omzu çökmüş bi halde (ders programıyla pek alası olmadığından ne bulursa çantaya doldurur) çantayı sıraya fırlattığı gibi uyku pozisyonunu aldı. O, yavaş yavaş rüya evresine geçerken sınıf dolmuş öğretmeni bekliyorlardı.
Sert ve kalın bir ses “günaydın” diye sınıfa selam verdi. Hemen ardından “sayfa 47” diyip arkasına yaslandı. Bay Tredy kuşkusuz mutsuzluk saçıyordu, uzun dolaşık sakalları, asker yeşili hırkası ve kamuflaj pantolonu uyumlu olsa da toz içindeydi ve bir dilenciyi andırıyordu. Kitaplarını hizaya sokup kahvesinden bir yudum alacak oldu, o kadar sıcaktı ki bozuntuya vermeden geri koymak zorunda kaldı.
“2. yüzyıl kaynaklarındaki Atinalı halka göre …” konu anlatırken birden havayı kokladı ve durdu, gözleriyle sınıfı yokluyordu, “Markus konu hakkında ne düşünüyorsun?” uyumaya devam ediyordu. Bay Tredy sırıtarak arka sıraya doru yürürken bir şeylerde mırıldanıyordu , el kaslarını esnetti “çat” diye bir ses geldi ve bu iğrençti Markus’a yaklaştığında onun uyuduğundan emin olup ensesini tuttu.Markus közlerini açtı bembeyazdı,nefes almıyordu. Tredy de gözleri kapalı titriyordu.
Birden kapı açıldı ve içeri bayan Maria girdi. Tredy irkildi ve çabucak Markus’u bırakıp kapıya doğru yürüdü sert bir sesle karşında duran genç ve güzel kadına bağırdı, “ne cüretle ha, ne cüretle dersime girersin?”. Bayan Maria, Tredy'yi pek takıyormuş gibi gözükmüyordu. Hızlıca Markus’un yanına gitti. O şok halinde sadece olanları izliyordu nabzı haızlandı sanki gözleri kararıyordu az önce tarih öğretmeni ona ne yapmıştı?’Lanet olsun’ diye geçirdi içinden sınıftakiler görmemişmiydi, kendini toparlayınca hepsini teker teker dövmek istiyordu ne de güzel olurdu ama. Bir dakika! Herkes çok yavaş hareket ediyor veya hiç hareket etmiyorlardı, herkese ne olmuştu?. Derin bir nefes alıp çantasını kaptı hazır Maria ve Tredy sınıfta tartışırken hemen kapıya doğru koşmaya başladı.
Bayan Maria telaş içinde Tredy ile tartışırken konu o (Markus) olmasına rağmen, onu tamamen unutmuştu. O koşarken son anda kolundan tuttu ve “kapımın önünde beni bekle” diye fısıldadı.Yeniden Tredy’ye dönüp bağırmaya başladı kıp kırmızı olmuş bi yandan terliyordu. (Tredy nin ise korkusu ve öfkesi yüzünden anlaşılmasına rağmen, gayet ukala ve bilmiş bir tavır sergiliyordu, Maria kesinlikle bu yüz ifadesinden nefret ediyordu). “Eğer bir daha olursa yemin ederim seni Hades’in cehenneminde ebedi acıya yollarım” diye bağırdıktan sonra kapıyı sertçe vurarak sınıftan çıktı.
Kendi odasına doğru koşarken telefonunu cebinden çıkartıp birkaç numara tuşladı. “Miller ( okulun hademesi, aynı zamanda 7 çocuğu bulup onları koruması gerekiyor.. Biraz karışık gelicek ama o bir Sentor (belinden aşağı tarafı tamamen at, tabi insanlar göremiyor) beklediğimiz gün geldi 5 dakikaya kadar Lotusla odama gel.”
Bayan Maria odasının önüne gelir gelmez Markus’u kucakladı. “Canım iyimisin çok mu korktun” Onca şeyden sonra iyi olmak mı, bu ona sorulması gereken son şeydi ve resmen korkudan altına yapıcaktı. Markus kendini geri çekip gözlerini ovuşturdu. “uyan oğlum bu bir rüya, hadi ama Mark…” diye söylendi gözlerini yeniden açtı ve ağza gelecek her türlü küfrü etti. Lanet olsun ki her şey gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimposun Çırakları
FantasyGENEL KONU Kim bilebilirdi ki, her gün yüzbinlerce insanın dua edip adak verdiği tanrıların şehrinde büyük bir kargaşanın çıkabileceğini. Tanrılar bile yardım dilenecek bir kapı arayışında çaresizdiler. Ölüm korkusu onları dehşete düşürüyor, şeytanl...