"Madison iki hafta önce her gün gelen arkadaşına ne oldu?"
"Freya, tüm arkadaşlarıma ne olduğunu sormayı bırakabilir misin?" Benim için yaptığı krepi bırakıp bana döndü. "Çünkü ben bile bilmiyorum."
Arkasını dönüp krepi tabağa koydu ve ardından masaya. "Böyle saçma konuşmayı bırakabilir misin?"
Masaya oturdum. "Geçen hafta çok garip bir şey oldu."
Sandalyeyi çekti ve sağ çaprazıma oturdu. "Ne gibi mesela?"
"Bir rüya gördüm." Duraksadım. "Onu."
"Kol'u mu?"
"Evet, bana bir şeyler söyledi. "
"Hadi anlat." Tedirginliği gözlerinden anlaşılıyordu.
Papatya kokusuyla gözlerimi açtım. Ayağa kalkmaya çalıştım ama sırtımdaki acı buna izin vermedi. Önümden hızlı bir rüzgâr geçti, ve karşımdaydı. O'ydu.
Kalkabilmem için elini uzattı. Kalktığım anda ona sarıldım, kokusunu içime çektim hatta o kadar sıkı sarıldım ki bir an göğüs kafesimin kırılacağını sandım.
"Seni çok özledim" dedim gülüyordum.
Sanki zorla üzgün gözükmeye çalışıyordu ama kızgın olduğu çok belliydi.
"Kalbini ve ruhunu bana ver." dedi.
Anlamamıştım. Bende sordum "Ne demek istiyorsun?"
Sırtıma hafifçe dokundu ve acı birden dindi. Tekrarladı. "Kalbimi ve ruhumu sana veriyorum de Madison."
Bunun bir rüya olduğunu ve onu bir daha göremeyeceğimi biliyordum o yüzden yüzünün her bir tarafını ezberlemeye çalışıyordum.
"Hadi." dedi uyanacağımdan korkuyormuş gibi. Elini ellerimin arasına aldım ve dediğini tekrar ettim. "Kalbimi ve ruhumu sana veriyorum."
Freya sanki bunlar yaşanırken oradaymış gibi mumdan gözünü ayırmadan yavaşça kafasını salladı. "Ve sonra seni öldürdü." Gülümseyen yüzüm bir anda yok olmuştu.
Rüyanın anlattığım kadarıyla sona erdiğini sanıyordum. Ama her şeyi Freya'nın söylediği şeyle ani bir şekilde hatırladım.
Yine sarılmıştık.
"Seni çok s-" Ardından göğsümdeki acı, yutkunma sesim ve gözümden gelen bir damla yaş. Gözlerine bakıyordum, hâlâ elini tutarken hayal kırıklığıyla sordum. "Neden?"
"Ve sonra beni öldürdü." Ağlamamak için gözlerimi tavana dikmiştim ama nafile.
Nefesim kesilince uyandım. Zar zor nefes alıyordum. Yatakta oturur pozisyona geldiğimde omzumdan tutarak beni sakinleştirmeye çalışan bir el hissettim. Hemen yataktan kalktım o da aynı anda kalktı.
"Tanrıyı cennetten gelip seni kurtarmadığı için suçlamıyorum," arka arkaya gidiyordum o ise bana doğru yavaş adımlarla ilerliyordu. Duvarla temas ettiğimi anlayınca daha fazla gidemeyeceğimi anladım. "Çünkü hiçbir şeyi hak etmiyorsun."
"Sevdiğin biri olmaya alışmıştım." Her konuda ağlayan biri olduğumu düşünmesini istememiştim o yüzden hızlıca elimle göz yaşlarımı sildim. "Neden hiç gelmedin?"
Cevap vermemişti bana acıyan gözlerle bakıyordu.
"Devamı yok, sonra yatağımda uyandım." Ayağa kalktım. Odama gitmeyi planlıyordum ama Freya kolumdan tuttu.
Yanıma geldi. Çenemi tutarak hızlıca sağa ve sola çevirdi. Kaşlarını çattım. "Ne yapıyorsun?"
"Yanımdan sakın ayrılma. Bu rüyayı ne zaman gördüm demiştin?"
Bir şeylerin yolunda gitmediğini anladığımda buz gibi kesilmiştim. "Ş-şey geçen hafta." Hatırlamak için başımı tuttum. "Geçen hafta Salı günü."
"Tanrım neden o kadar bekledin?"
"Her şeyi hatırlayıp öyle anlatmak istemiştim. Her şey yolunda mı?" Panik atağım vardı. Nefes alış-verişlerim hızlandığında derin bir nefes alıp saçımı rastgele toplamıştım. Freya telefonunu alıp birkaç numara tuşlamıştı.
"Elijah, benim Freya.. Bir hafta olmuş.. Konumu atıyorum.. Klaus, Rebekah ve Finn'e de haber ver."
Telefonu kapatıp bana döndü. "Hadi Madison eşyalarını toparlamamız gerek."
"Freya neler oluyor?" Sesim yüksek çıkmıştı.
"Üzgünüm Madison her şeyi anlayacaksın, sadece şimdi buradan bir süreliğine gitmen gerekiyor Elijah seni alacak tatlım."
"Ya sen?"
"Halletmem gereken bir şey var ardından geleceğim söz veriyorum canım."
Hızlı oksijen değişimi yüzünden başım dönüp bacaklarım güçsüzleşmişti. Kafamı betona vurmuştum canımın acımasına çok vakit bulamadan bilincim kapanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daughter of Kol / Madison Lia Mikaelson
Randomtanrı yardıma ihtiyacı olan bir aptala yardım eder