Maç

264 16 12
                                    

Bu hayatta James Potter’ı gerginliğe sürükleyebilecek pek az şey vardı. Ama biri gerçekleştiğinde gerçekten gergin olurdu.

Tıpkı en yakın arkadaşı Sirius Black onu bulduğunda olduğu gibi. İçini çeken Sirius seslendi. “James çık artık ortaya.”

Boşluktan yükselen ses inatçıydı. “Hayır.” O sırada yanlarından geçen bir Hufflepuf onlara şaşkınlıkla baktı. Merak ediyordu. Neden Gryffindor’un yıldızı Sirius Black kendi kendine bu kadar yüksek sesle konuşuyor olabilirdi ki?

Sirius kendilerinden bir dönem küçük Hufflepuf yanlarından geçtikten sonra tekrar içini çekti. “James çık ortaya. Görünmezlik pelerininin altında saklanmak sana hiçbir fayda sağlamayacak.” Başka biri görse hayrete düşeceği halde Sirius boşlukta bir kafa belirdiğinde gözünü bile kırpmadı.

Sirius’unki gibi simsiyah olduğu halde son derece dağınık olduğu için onunkinden çok farklı saçlara sahip olan kafa pes etmiş bir tavırla konuştu. “Çıkmasam olmaz mı?” Sirius tek kaşını kaldırarak alayla bakınca James Potter her zamanki dimdik ve kendine güvenli duruşunun aksine çökmüş bir tavırla pelerinin altından çıkıp ayağa kalktı. Sirius kolunu en iyi arkadaşının omzuna atarak konuşmaya başladı.

“Tılsım sınıfı boş. Aylak ve Kılkuyruk oradalar. Sen de kendine gel biraz, cumartesi günkü maç fiyasko olmayacak.”

Aldığı tek karşılık iç çekiş olmuştu. Sirius hafifçe sinirlenerek derin bir nefes aldı ama tek kelime etmedi. İki arkadaş birlikte Tılsım sınıfına gittiler. Remus ve Peter boş olan sınıftaki sıraları birleştirip büyük bir masa oluşturmuşlardı. Önlerinde yığınla kitap duruyordu. Remus arada bir önündeki parşömene göz atıyormuş gibi görünse de Peter ilgisini tamamen kaybetmiş gibiydi. İçeri girince James tepki bile vermezken Sirius selam verdi.

“Selam Aylak, Kılkuyruk.”

“Selam.”

İkisi de Sirius’a baştan savma bir cevap vermişti. Endişeyle James’e bakıyorlardı. Bu yıl kimseyi şaşırtmayarak Gryffindor’un Quidditch kaptanı olmuştu ve cumartesi günü ilk maçı vardı. Takımını çok çalıştırıyordu ve onlara güveniyordu, kendine de bir oyuncu olarak güveniyordu –haksız bir güven de değildi bu- ama kaptan olarak kendine olan güvensizliği had safhadaydı. Üç arkadaşı da bir haftadır onu rahatlatmaya çalışıyordu ama söylediklerinin pek işe yaradığı söylenemezdi. Remus ve Peter tekrar bu konu hakkında konuşmaya başladılar.

“James rahatla. Muhtemelen takımını en çok çalıştıran kaptan sensin. Her havada uçtunuz. Olabilecek tüm şartlara hazırlıklısınız. Bu haldeyken kaybedeceğinizi hiç mi hiç sanmıyorum- ki yıllardır seninle aynı odada kalıyorum ben. İnan bana quidditch bilgim var. Ama olur da kaybederseniz bile bu senin suçun olmayacak.”

Remus’un sözleri mantıklıydı. Biraz dinleyen herkesin rahatlaması beklenirdi ama James’i belki de en yakından tanıyan kişi olarak Sirius, James bu haldeyken sözlerin işe yaramayacağını fark etmişti. Bugün olan görünmezlik pelerininin altına saklanması bardağı taşıran son damlaydı. James’in görünmezlik pelerininin altına saklandığını; geçen yılki maçta, kovalayıcılardan biri ve arayıcıları hastane kanadında olduğu için tarihe geçecek kadar kötü bir skorla Slytherin’e kaybettikleri günden beri görmemişti. İş ciddiye binmişti. Artık James’i rahatlatmak da mümkün değilse dikkatini dağıtmak gerekiyordu. Aklına gelen fikirle sırıttı. Kelimeleri tembelce yayarak konuşmaya başladı.

“İyi ki duygularını saklamakta iyisin Çatalak.”

Bu dediği James’in dikkatini çekmişti. Siris’un yüz ifadesinden bir şeyler planladığını saniyesinde anlayabilecek kadar en iyi arkadaşını tanıyordu. Kaşlarını çatarak baktı. Remus ve Peter da Sirius’un nereye varmaya çalıştığını anlamayarak onları dinliyordu. James oturduğu yerde geriye doğru yaslanarak konuştu.

Harry Potter DrabblesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin