Bölüm 1

753 42 9
                                    

Arabanın içini dolduran kahkahalar, ne dediklerini anlamadığım sesler, çığlıklar, Times Meydanı, mavi gözler, kahverengi saçlı bir kız, fren sesi, yine kahkahalar, heyecanla bir şeyler anlatan bir erkek sesi, birbirine sıkıca sarılmış bir çift, tiz bir çığlık…

Beş aydır her uykuya daldığımda gördüğüm tek rüya buydu. Her seferinde bir arabanın içindeydim ve yanımda üç kişi daha vardı. Kim olduklarını bilmiyordum ama içimden bir ses onları tanıdığımı söylüyordu. Doktor, rüyalarıma kafa yormamamı söylemişti ama gördüklerim beni o kadar rahatsız ediyordu ki çıldıracak duruma geliyordum. Bunların geçmişimle ilgili olduğuna emindim. Bu rüya bana bir şey anlatıyordu ama lanet olsun ki duyduğum konuşmalar arasında tek bir cümle bile yakalayamıyordum.

Ama o sabah bir şey olmuştu. Birinin beni sarsmasıyla aniden uykumdan uyandığımda ağzımdan bir isim çıkmıştı. “Rose.”

“Harry, uyan.”

Annemin sesi kulaklarımı doldurduğunda gözlerimi açtım ve vakit kaybetmeden yataktan kalktım. “Yine aynı rüya mı?” diye sordu endişeyle bana bakarken. Her sabah aynı şeyi yaşıyorduk ama ikimizin de bir şeye alıştığı yoktu. Gördüğüm anlamsız rüya her sabah agresif bir şekilde kalkmama neden oluyordu ve bu genelde gün boyu devam ediyordu.

“Yine lanet olası aynı rüya!” derken şifonyere yönelmiştim. Üstünde duran ilaçlar ordusunun arasından bana gerekli olanı alıp içinden bir hap çıkardım ve ağzıma attım. Ardından da dün geceden kalan yarısı su dolu bardağı kafama diktim.

“Hiç New York’a gittin mi?” diye sordum bardağı yerine bırakırken. Bunu her sabah soruyordum ve bu yüzden alacağım cevabı biliyordum ama nedense sormaya devam etme gereksinimi duyuyordum. Çünkü benden bir şey saklandığının farkındaydım.

Beş ay önce gözlerimi bir hastane odasında açtığımda yeni doğmuş gibiydim. Nerede olduğumu, adımı, bana ne olduğunu bilmiyordum. Daha doğrusu hatırlamıyordum. O zamanlar benim için şimdikinden de zordu. Bir odaya alındığımda tüm ailem beni görmeye gelmişti ama hepsi bana yabancıydı. Yüzleri tanıdık geliyordu ama kim olduklarını bilmiyordum. Tüm ailemle tekrar tanışmam birkaç haftamı aldı. Ardından sıra bana neler olduğunu anlatmaya gelmişti. Söylediklerine göre ailemizin Londra’da dünya çapında saygınlığı olan bir şirketi vardı ve oranın CEO’suydum. Holmes Chapel’daki eski evimizde ailece vakit geçirdikten sonra bir toplantı için Londra’ya dönmem gerekmiş ve o sırada bir kaza geçirmiştim.

Bir şeyleri hatırlamak için gerçekten çabalamıştım ama başaramayınca tek yapabildiğim anlatılanları kabullenmek olmuştu. O zamanlar vücudumun kırıklarla dolu oluşu ve bu yüzden bir düzine ameliyata girmek zorunda kalışım kazayı açıklıyordu ama o gün arabada tek başımaysam rüyamda yanımda olanlar kimdi?

Bu soruyu, kendime sürekli soruşum bir sonuç vermeyince aileme de yönelttim ve uydurduğum konusunda ısrar ettiler. Ama kabullenemiyordum işte, öylesine bir rüya değildi bu. Sonunda geçen ay stres bozukluğu ve panik atak krizlerimden dolayı psikolojik destek almamı uygun gördüler ve fikrim sorulmadan rehabilitasyonda tedavi gördüm.

Peki nasıl mıyım? Bok gibi. Tedavinin bana hiçbir faydası olmamıştı. Hafıza kaybının geçici olduğunu söylüyorlardı ama lanet olası kazanın üzerinden beş ay geçmesine rağmen hala tek bir şey bile hatırlamıyordum. Yıllarımı hatta çocukluğumu bile birlikte geçirdiğim arkadaşlarımla yeniden tanışıyordum. Bazen makas, bıçak gibi basit kelimeleri bile unuttuğum oluyordu.

“Tatlım, sakin ol.” Annemin elini omzumda hissettiğimde gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. “New York’a hiç gitmedin, sen iş seyahatlerini hiç sevmedin.”

Memories (Harry Styles)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin