Hızlı bir şekilde denize çakılmayı beklerken ani bir frenle durduk sanki. Etrafıma baktım. Dünyanın dönmesinin dahi durduğunu içimde hissettim.
"Arda, ölmedik!" diye sevinçle bağırdım. Arda da "Biliyordum!" diye bağırıyordu.Yere çakılıp parçalara ayrılmamıza santimetreler kalmıştı. Dünya tekrar dönmeye başladığında biz de yaklaşık 15 cm den aşağı düştük. Arda yanıma koştu:
- İyisin değil mi?
+E-evet, evet.
Diye kekeledim. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bu olanlara inanamıyordum. Arda saati çıkarttı. Saat mavi mavi yanıyordu. Altın sarısı saat mavi olmuştu. Kahkahalarla gülüyordu. Saatte ve bana sımsıkı sarılıp ikimizi de öptü.
Soğuk denizin içinde anlamsızca gökyüzüne bakıyorduk. Ölmeyi başaramamıştık fakat artık zaman bizimdi. Hayat bizimdi... Bu duruma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.
Dünyada sonsuzluk diye bir şey olduğuna bu olaya kadar hiç inanmamıştım. Arda'ya baktığımda ilk defa bu kadar içten gülümsediğini ve sanki Nobel ödülü almış bilim insanı gibi mutlu olduğunu gördüm.
-Hayrola? Pek bir mutlusun bakıyorum.
+ Nasıl mutlu olmayayım güzelim. Tüm o kötü günler sona erdi artık.
- Güzelim mi?? Arda, denize iyi çakıldın sen herhalde. Ölümsüz olduk diye tüm insanların bize iyi davranacak hali yok ya.
+ Ben denize değil sana çakıldım. Yanımda sen olduktan sonra diğer insanlardan banane.
- Aşkım hasta mısın sen? Gel de bir ateşine bakayım. Sen bu kadar pozitif değildin.
+ Bana diyene bak!! Bir de utanmadan "aşkım" diyorsun. Resmen kendinle çelişiyorsun seni cılız velet!
Arda'nın demesiyle "Aşkım" dediğimi yeni fark etmiştim. Anında kızardım. Beyefendiye bak sen! Bu çocuk beni nasıl tetikleyeceğini gerçekten iyi biliyordu. Kızarıp bozarmayı bırakarak pişmiş kelle gibi sırıtan suratına ( fazlasıyla) su attım.