| 30.12.2018 |

75 10 7
                                    

Ay çocuğu;

siman geçiyor uzak duvarlardan, gölgeler gibi saydam. Yalın ayak seslerin giriyor herhangi bir odaya ve sen sessizce dikiliveriyorsun.

buradayken bir sesin yok duyduğum, nefesin yok ensemde hissettiğim.
gölgen var; ve geçiyor uzak varlığın ile birlikte duvarlarımdan.

Ay çocuğu,

sen hiç burada olmadın.
yine de açıyorsun yapraklarını, çok uzak şarkılar dolarken kulağıma.
sen kalbime hiç dinlemediği ezgileri işledin, sen benim gözyaşlarımı ritimleştirdin.
sen onları şarkılar söyleyerek sildin; ve sürdün başparmağını gözlerimin ucundan dudaklarıma kadar. beni bana olan inancımla besledin.

Ay çocuğu,
senin için savaşıyorum.
çünkü sen bana kendim için savaşmayı öğrettin.

gözlerimin belki de hiç göremeyeceği çok, çok uzaklar...
sen bana o soluklardan, o rüyalardan çiçekler getirdin.

yakınların zehirli dikenlerini çıkarıp, saçlarıma senin uzaklarının çiçeklerini takıyorum.
saç tellerim, onlar hassas; seni seninle süslüyorum.

Ay çocuğu,
sen şimdi çok küçüksün ve ben senden de minik,
ama parmak uçlarım uzanabilseydi bir galaksiye, ve getirebilme gücü olsaydı en mavi boşlukları, ben senin kirpiklerini seçerdim.
kalın ve dimdik, neredeyse senin gölgen;
nefessiz ama senin; ve bana kendimi hatırlatıyor bu yüzden.

Ay çocuğu,
çok kez ölmek istedim.
dünyaya yetmediğimi hissettim.
içim, bu deri ve kemik yığınında sıkışıp kalmıştı, saçlarımı çekiştirdim.

ve galaksisizliğe terk edilmiştim,
çünkü yıldızlarımı hiç bulamamıştım.

ağırca bir yorganın altında kaybolmak istediğim anlar oldu: kollarımı görmek istemedim, ayaklarımı ve diğer uzuvlarımı; beni ben yapan.

ben olan her şeyin üstünden geçmek istedim;
beni kırıp ayırmak istedim.

ben neydim?
ben neydim?

saçlarımı yokladım ve çenemi kitledim. ama ben hala oradaydı.

korku anlarında yapılacak pek bir şey yoktur; insan dehşet verici bir pişmanlıkla saldırır kendine, üstelik fiziksel acı bile arzu edilmez olur. nefes almak rutinden çıkıp bir lükse dönüşür.

ben yıldızlarım yokken lüksü bile istemedim.

hissedebileceğim en şefkatli sıcak, yanaklarımdaki damlalardı.
sorumluluklarım ve bedellerim,
bilinmezliklerim ve beni boğazlayan kırık asaletim bir anne gibi çehremi okşuyordu.

gözyaşlarımı silemiyordum.
çünkü onlara muhtaçtım.

Ay çocuğu,

senin olmadığın zamanlarda yaşım sadece bir borçtu, bedenim bir emanetti. ben elbisemin eteklerini hayatımın kirine sürtmemeye çalışıyor, ve kapalı gözlerimin ardında yaşatımın zorluklarını düşlüyordum. zorla bindirildiğim bir gemide yol alıyordum, bana sorarsan.
ve düştüğümde kalkmıyordum, daha da bütünleşiyordum yer ile. sanki damarlarım bile dibe aitti.

Ay çocuğu,

seni biliyorum.
seni görüyorum.
parmaklarım yanaklarını bulmak istiyor, gözlerinden düşmüş her bir yıldız tozunu oradan silmek istiyorum. seni sıkıca sarmak istiyorum. her neyi kurguladıysan kendin için, avuçlarımın içinden sana mucizeler dökmek istiyorum.

bilmeni istiyorum;
en az senin kadar korkuyorum ve en fazla,
omzunda taşıdığın dünyayla yüzleşirken korktuğun şeylerden korkuyorum. gördüğün yüzlerden, seni dikizleyen gözlerden, sana atılan tokatlardan ve aldığın şeytani gülümsemelerden korkuyorum.

beni koruduğun kadar seni korumak istiyorum,
onlara yenilmenden korkuyorum.
çünkü ellerin kiraz ağaçlarına renk veriyor,
ve ben baharın bitmesin istiyorum.

Ay çocuğu,
sen gelmeden önce sert bir kar tabakasının üstünde yürüdüm. ayaklarım çatladı, soğuklar aldım ve içimdeki ateş hiç bir zaman aşağı inemedi.

serttim.
bir kasırga kadar yıkıcıydım, kabaydım. gözlerim kendi kusurlarımdan başka hiç bir şeyi görmüyordu. omuzlarım kanayana kadar kendimi sınırlarıma vurdum durdum.

senden önce kendimi tekmeledim, incittim. ona saçlarına çiçekler yakışmazmış gibi davrandım.
onu sevdiğimi sandım,
ama onun beni sevip sevmediğini hiç sormadım.

güneş benim için sadece bir kelimeydi ve ben galaksileri sadece fen kitaplarında görürüm sandım.

çünkü daha önce sana hiç bakmamıştım.

Ay çocuğu,
sen sadece dikenleri tanıyan avuçlarıma, güllerin yapraklarını bıraktın.

sen parmak uçlarıma kırmızılar sürdün.
sen bana gökkuşağının morlarını verdin.
sen bana, benim de bir ışığım olduğunu anlattın;
bunu yaparken duvarımda gölgelendin ve ben nefesini hiç duyamadım.
ama bundan şikayet etmeyeceğim,
çünkü sen bana ağlamanın nasıl bir kıyamet olduğunu öğrettin.

sen şimdi saçların parlayarak gülüyorsun ve ben parmak uçlarımı öpüyorum.

sana uzatıyorum, galaksime uzanıyorum.
ve ıslanıyor parmak uçlarım; çünkü yıldızlarıma dokunuyorum.

sağ gözümü kısıyorum,
ve geriye atıp saçlarımı, parmağımı göğe iyice değdiriyorum.

yıldızları saymaya başlıyorum.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7!
ve gözlerim parlıyor; onlar benim yıldızlarım.

ah, Ay çocuğu! hissediyorum!

boğazım bile sevgiden yanıyor. rüzgar; hiç havasını solumadığım bir ülkeden bana doğru esiyor.
başka ruhları tadıyorum,
senin ruhunu tanıyorum.
dilini tanımıyorum ve samimiyetinin nelerde kaybolduğunu.

ama Ay çocuğu, sen benim galaksime inanıyorsun!

sen bana en iyini verdin,
ve benim de dudaklarım sana en iyimi vermek için kelimeler arıyor.

doğrusu şu ki; asla beni duyacağını düşünmedim.
ama asla, duymak istemediğini değil.
çünkü çiçeklerinin en kuru topraklarda bile açacağını biliyorum.

sana inanıyorum.
bana bir parçanı veriyorsun, sana bir parçamı veriyorum.
ve sen bana kırmızı gündüzü getiriyorsun.

Ay çocuğu!
seni seviyorum.
seni çok seviyorum.
sevmediğim her an için özür dilerim.

gölgelerinden uzanan parmak uçların için,
ve en önemlisi,

hayatta olduğun için teşekkür ederim.

inandığımız tüm galaksilerce kez.

;things left unsaid | kim taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin