First and Last

98 4 17
                                    

Açıkçası doğruyu söylemek gerekirse o çok güzeldi, bir o kadar mükemmel bir o kadarda benim için ulaşılması zor biri, onu her gün görmeme rağmen. Aslında adını bile bilmiyordum tabi bu benim onunla tanışacak kadar utangaç, çekingen biri olmamdan kaynaklanıyordu. Sadece ders çalışırken ki halini biliyordum, kütüphaneye gelmesem onun hakkın da edindiğim bilgileri de bilmiyor olacaktım.

Üniversiteye başladığım zamandan beri ders çalışmak için hep üniversitemin karşısındaki kütüphaneyi kullanırdım, özel bir sebebi yoktu ya da arkadaşlarımın zoruyla getirilmemiştim. Ama söylene söylene geldiğime rağmen hiç pişman değilim ya da pişman olmadım. Onu da orada görmüştüm.

Kadife kadar yumuşak olan siyah düz saçları hafifçe omzuna değer, okyanus mavisinden bile güzel olan yıldız gibi parlayan gözleri kitabın üzerinden geçer ve masa’nın üzerindeki yeşil orta boyuttaki defterine not alırdı. İki yıldır böyleydi işte ben işim olmamasına rağmen sanki ders çalışıyor ya da kitap okuyor gibi yapıp onu gözlerdim. Sakın yanlış anlamayın kötü bir amacım yoktu, sadece onu daha çok tanımak istiyordum ama derler ya ‘ En çok konuşmak istediğin kişi aslında hiç konuşamadığındır.’ Diye işte benim durumum da böyleydi.

Bir gün aynı masaya oturmamız ile tanışmamız bir olmuştu aslında o benimle konuşmaya başlamıştı bana sorular sordu bense cevapladım, ben atılgan olmayan bir insandım içine kapanık asosyal diye nitelendirdikleri o kişi. O yüzden şuana kadar onunla konuşamamıştım sadece uzaktan özlem gidermiştim ve kendi kendime hayaller kurmuştım.

Onunla konuştuğum anda sanki bir çiçek dalından kopacaktı o yüzden kıyamıyordum gözlerine bakmaktan bile çekiniyordum. Bazen onu hak etmediğimi bile düşünüyordum, fakat onun atılgan kişiliği bunu aşmış ve yavaşça beni sarmıştı, o sıcak gülümsemesiyle duymaktan sıkılmadığım melodi gibi sesiyle. Bu zaman dilimi içerisin de ondan çok şey öğrenmiştim ve onu tanımıştım mesela insanların seni yargısallar bile umursamaman gerektiğini ya da kendin gibi olmayı.

Ama ben bunlardan çok onunla ilgilenmiştim yaşına rağmen en sevdiği içeceğin çilekli süt olduğu ama aynı zamanda küçükken tatlıdan zehirlendiği için tatlıdan nefret etmesi, kedileri aşırı çok sevmesi ve klasik müzik dinlemeyi çok sevmesi mesela.

Tanışmamızdan beri altı ay geçmişti fakat onu görememeye başlamıştım her gün kütüphaneden işinin olduğunu söyleyerek erken ayrılmaya başladı. Ben salaktım onun acı çektiğini göremeyecek kadar salak ve aptal ama bir o kadar da onun saçlarına dokunmaya kıyamayacak kadar âşık.

Aynı zamanda ne olduğunu bile soramayacak kadar acınası birisiydim.

Birkaç hafta sonra ani öksürük krizleri başladı çantasından ilacını çıkarıyım derken beni durdurmaya çalıştı ama dinlemedim sadece çantasındaki ilaçlara baka kaldım. O eriyordu gözlerimin önünde yavaşça güzelliği ile gidiyordu ve ben anca fark ediyordum o güzel gülümsemesiyle her şeyi saklıyordu ben ise uzaktan ona bakınmakla yetiniyordum, o elini uzatıyordu ama ben elimin tersiyle itiyordum. Çünkü korkaktım ona bakarken bile utanan birisiydim ve bana sunduğu güzelliklerin hiç birini hak etmiyordum.

Birkaç gün içerisinde her şey açığa kavuşmuştu, hastalığını tek ailesi ve kendisinin bildiği ve elinden geldiğince kimseye belli etmemeye çalışması onu bana karşı ele vermişti. Hastane odasında sözlerini bitirmesi ile bana sarılıp yalnız kalmaktan korktuğunu ve onu bırakmamam için her şeyi yapabileceğini söylemişti. Ama bilmiyordu ki o istesede istemesede tek kelimesiyle onun için her şey yapacağımı sonuna kadar onunla gideceğimi ve asla kollarımın arasından ayırmayacağımı. Sözlerini bitirmesiyle yavaşça kollarımın arasından kayıp yalancı gülümsemesini takıp iyi olduğunu söyledi. O gün o odadan çıktığımda ailesinin doktorla konuşup ağlamaya başlaması ile iyi olmayacağını anlamıştım, fakat kendimi iyi olacağını inandırmaya çalıştım.

Haftalar aylar geçmişti ama o iyi değildi iyi olamıyordu, doktorun tedavi için uyguladığı ilaçlar ve yöntemleri vücudu ret ediyordu. Bense onun istediği gibi bütün günümü onunla geçiriyordum aslında başlarda bunu istememiş derslerden geri kalmamam için gitmemi istemişti ama o böyle bir durumdayken gitsem bile aklıma ders girmezdi şimdiki tek önceliğim oydu, ve o iyi olduğu sürece daima öyle olacaktı.

Günlerimizin çoğunu ona kitap okurdum artık eskisi gibi pek odaklanamadığını söylediği için rica etmişti. O yüzden seçtiği kitapları ona okurdum bazen kitap okurken uyuya kalırdı ve onu izlerdim, sessizce içten derin nefes alışını ve huzurlu şekilde uyuşunu sonsuza kadar izlemek isterdim, zaman'nın durmasını ve sadece onun yanında olmayı.

Yakın zamanda duygu Semptomları başlamıştı çoğunlukla öfke krizleri geçiriyordu fakat hemen sonrasında farkına varıyor özür diliyor ve sakinleşiyordu. Doktor ile konuştuğumuzda ise ameliyat olamayacağı bunun sadece ona daha fazla acı çektireceğini söyleyerek sadece zamanın gelmesini beklememiz gerektiğini söyledi.

Yani kısaca gözlerimizin önünden nasıl usulca yok olacağını izlememizi söyledi.

Şimdiyse yatağın kenarına hafifçe oturmuştum kafasını omzuma yaslamış küçük narin elini ellerimin arasına almıştım, güçsüzce nefes alıyordu bunu hissede biliyordum tabi sadece şu anlık. Gecemizi aydınlatan ay ışığı hafifçe yüzüne vuruyordu makinaların çıkardığı kalp ritmi ve nefes alması için oksijen makinası küçük sesler çıkartarak rahat nefes almamı sağlarken o an hissetim.

Kafası öne doğru eğilmişti ve makinadan çıkan küçük rahat nefes almamı sağlayan o sesler düz bir tını haline almıştı. Kalbimin yavaşça çarptığını hissediyordum eli ellerimdeyken hafifçe soğumaya başlamıştı, uykuya kapattığı gökyüzü mavisi gözlerini bir daha göremeyecektim, güzel gülüşünü, kedileri sanki her zaman ilk defa görmüş gibi davrandığı ya da o narin duymaktan sıkılmadığım sesini bir daha duyamayacaktım.

Gözlerimden yaşlar yavaşça süzülürken ellerim de olan eline damlıyordu. Boğazımdaki yumruya rağmen zoraki de olsa tebessüm edip duyulmayacağını bildiğim halde fısıldadım.

‘’Seni seviyorum.’’

~

Okuduğunuz için teşekkür ederim :)

Straight TimbreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin