Son Kırlangıç

7.2K 139 29
                                    

                Son bir kırlangıç, diye düşündü çocuk. O yaz akşamı, neler olacağını bilmeden kendini sonsuzluğa hapsetti, son bir nefes, son bir söz, son bir kırlangıç. Dört tanesini çoktan yakalamıştı, bu son olacaktı. Bir daha kırlangıç yakalamayacaktı, yakalayamayacaktı. Kırlangıcın peşindeydi, yolun ortasındaydı, son yaz akşamındaydı. Son gördüğü şey kendisine doğru hızla gelen arabanın yaydığı parlak ışığın uğrunda uçan kırlangıç, son duyduğu şey abisinin keskin çığlığıydı. Son bir şey geçti aklından; son kırlangıç özgür.

                Çocuk gözlerini kapattığında o yaz akşamı bir kez daha lanetlendiğinde bir an cinayet aleti dahil her şey durdu; onu izleyen başka bir anda ise arabanın tekerlekleri merhametsizce dönmeye devam ediyordu. Zavallı ruhlar yükseldiğinde o akşam o yolda altı şey kaldı; Şaşkınlık, Pişmanlık, Hüzün, Öfke, Nefret ve İntikam. Dördünün kulağı şu sözleri duydu “Bu olay hiç yaşanmadı.” Geriye sadece Nefret ve İntikam kalmıştı.

                Aradan günler geçti, kan bir yaz yağmuruyla yerden silindi. Aradan aylar geçti, kırlangıçlar göç etti. Aradan mevsimler geçti, yine bir yaz mevsimi geldi. Aradan yıllar geçti, Nefret ve İntikam büyüdü. Kaderleri aynı yoldan geçti, Nefretle intikam karşılaştı ve nefret çığ oldu, bir gölge oldu. Aradan birkaç yıl daha geçti, İntikam öldü, Nefret İntikam oldu. O gün geldi, İntikam Öfke’yi buldu…

Komiser, arabanın içindeki tanıdık yüze bakıyordu. Hüzün kimliğini hatırladı yeniden, Hüzün olduğunu hatırladı, benliğini kendiyle kapladı. “İntihar olasılığı çok yüksek. Ölüm sebebi ise; susuzluk.” Dedi uzmanlardan biri. “Burada oturup öylece susuzluktan ölmeyi mi beklemiş?” diye sordu, duygularını gizlemeye çalışarak. “Öyle görünüyor.” Dedi. Arabanın içine eğilip eski dostuna tekrar baktı, ağustos güneşi sol kolunu kızartmıştı, yorgun yaşlı bir adam gibi görünüyordu. Uyurken etrafını sineklerin sardığı yorgun yaşlı bir adam… Ölmeyi hak ederek ölmüş biri gibi değil. Düşüncelerini sonunda kendine itiraf etmişti Hüzün, Öfke ölmeyi hak etmişti. Onunla bu yolda olduğu son akşamı hatırladı. Öfke’nin sözleri aralık perdeden içeri süzülen bir ışık gibi işledi zihnine. Bu olay hiç yaşanmadı.

İntiharın böylesini ilk kez görüyordu, bir insanın bunu kendisine yapması mümkün müydü? Yaşamayı böylesine seven biri, hayatını riske atmamak uğruna gencecik bir ruha kıyan birinin bunu kendisine yapması mümkün müydü? Öfke’nin bunu kendisine yapması mümkün müydü? Yıllar olanları yeniden alevlendirmiş olabilir miydi? Alevlerden kaçarken kendini burada küllerin arasında mı bulmuştu? Neden burası? Diye düşünmeden edemiyordu Hüzün.

Etrafına baktığında içini yıllar önceki o his kapladı. Yıllardır inşaat halindeki o bina hala oradaydı, o cinayeti işledikleri yerin tam yanında, Öfke’nin arabasının tam yanında. Olanlara tanıklık edermiş gibi orada duruyordu, kırmızı tuğlalar hala kan ağlıyordu, camlara gerilmiş şeffaf branda yıpranmıştı, Yıllar geçti, der gibi. Ekip arkadaşlarından biri Hüzün’e seslendi, binadan çıkarken “İstediğin gibi binayı aradık, içeride hiçbir şey yok. Sadece bir intihar vakası. Bu vakayı ilginç yapan tek şey benzin deposunun boş olması ki o da bana bir şey ifade etmiyor. Burada işimiz bitti, gidelim.”

Ekip aracına bindiğinde Hüzün’ün gözüne bir şey takıldı; lastikler. Öfke’nin arabasının lastiklerinde kan vardı, tüm güzelliği ve tüm çirkinliğiyle, biraz kurumuş kan. Gözlerini kapatıp birkaç saniye bekledi ve lastiklere tekrar baktı. Gözleri onu yine yanıltmamıştı, o gün asfalttaki kana bakarken onun eserin olduğu konusunda yanıltmadığı gibi, hüznünü bastırmaya çalışıyordu. O gece güneş doğana kadar yaptığı gibi. Güneş sırları açığa çıkartıyor, insan ruhunun çirkinliğini gözler önüne seriyordu. Yaz güneşi kimilerine umut veriyor kimilerini susuzluktan kıvrandırıyordu. Hüzün’e yaptığı şey ise buydu, her yaz o ana geri dönüp tekrar tekrar yerdeki çocuğa bakıyordu. Taze bir hayatın yok oluşunu tekrar tekrar izliyordu; kabuslarında görüyordu onu, yaz güneşinde görüyordu. En çokta kanda görüyordu; temiz ya da kirli, taze ya da kurumuş. O buydu; Katil ya da değil. Hüzünlü ya da öfkeli.

Son KırlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin