| Dikkat, medya öldürür. |"Mark bak olur da kurtlara yem olursak seni öldürürüm."
Tamamen etkisi altında olduğumdan kurduğu cümlenin komikliği bile etkisinden çıkmama yetmemişti.
Sırıtarak kulağına yaklaştım ve nefesimi kesik kesik vererek mırıldandım.
"Ben çoktan öldüm."
Dudaklarımı boynuna bastırdım.
"Beni öldürüyorsun, varlığınla."
Ufak öpücüklerle ensesine doğru ilerledim.
"Söylesene nasıl yapıyorsun bunu?"
Yutkunarak mırıldandı, bu iyiye işaretti. Demek ki bir tek kontrolünü kaybeden ben değildim.
"Sen şu bağı gözümden bir çıkar da göstereceğim ben sana yaramaz herif."
Karların oluşturduğu muazzam görüntü eşliğinde, dağ evine gelmeyi başarmıştık. Bugün için yaptığım hazırlıkları ömrüm boyunca kimse için yapmamıştım ben. Benim güzelim her şeyin en iyisine, en güzeline ve en özeline layıktı.
Elinin birisini sıkıca tuttum ve gözündeki bağı heyecanla çözdüm. İlk başta gözlerini bir bebek misali ovuşturdu karşımda, biraz daha bunu yapmaya devam ederse üstüne atlayacaktım neyse ki kısa sürdü, gördüğü manzara karşısında gözleri kocaman açıldı.
"Mark, gerçekten bunu yaptın mı? Burası mükemmel bir yer (!) demek çok isterdim ama kurt olmadığına emin miyiz?"
Pis pis gülüp çapkınca göz kırptım.
"Endişelenme burdaki tek kurt benim."
Omzuna hafifçe geçirip yanağıma yaklaştı.
"Eh, bu gece bu ev iki kurdun en fena hallerine şahit olacak o halde."
Tam anlamıyla dondum kaldım.
Park Jinyoung,
kalbime
hiç
iyi
gelmiyorsun
ölürsem tüm suç senin.
Elini sıkıca tutmaya devam ederek ufak ışıklarla donattığım merdivenden geçtik. Bir taraftan birbirimizi gaza getirecek cümleler kurmaya devam ediyorduk. Bu gece çekinmek yoktu. Gerçi birbirimize son derece dürüst olalı uzun zaman olmuştu.
Salona vardığımızda ise kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Duvarlar onun fotoğraflarıyla doluydu, arada ifşalar da olduğundan bunu yaparken epey eğlenmiştim, yüzündeki ifadeden ne kadar şok olduğu aşikardı.
Televizyonda ise lisenin başından beri çektiğim video günlükleri oynuyordu, tüm yakışıklılığımla onu etkilemek bu geceki en büyük hedefimdi. Şarap eşliğinde bu video günlüklerini ona izletecek bunca zamandır bana hissettirdiklerini daha iyi anlatacaktım.
Yani en azından planım buydu.
Taa ki Jinyoung dudaklarıma yapışana kadar.
O an aklımdan o ana kadar planladığım her şey gitti. Bildiğin dünya durdu ve ben uğruna kendimi fena edebileceğim adama teslim ettim kendimi.
Dudaklarını büyük bir açlıkla emerken ellerimi beline sarıp sevgilimi kendimi bastırmayı ihmal etmemiştim. Dudaklarından kaçan minik iniltiler işleri oldukça ateşli hale getiriyordu.
Üst dudağıma çektirdiği işkenceye soluk soluğa ara verip alnını alnıma yasladı.
"Şu lanet teklifi artık eder misin? Sevişmemiz gereken bir konu var."
Nefes al Mark Tuan.
Ölmedin.
Bu sadece Park Jinyoung etkisi.
"Aa hayatım şarap eşliğinde video günlüklerini izleyecektik daha."
Evet hala biraz şerefsizlik yapacak kadar direncim vardı.
Gözlerim dudaklarına kaydı
Ya da yoktu direncim falan.
"E iyi madem sonra sevişiriz artık."
"Şakaaa hahaha sadece şaka. Ciddiye almadın değil mi?"
Mimiklerinde gram oynama olmadı.
"Yoo gayet de ciddiye aldım ben."
Elimi hemen arkasındaki duvara yaslayıp duvarla arama sıkışmasını sağladım. Dudaklarımı boynuna sürterken mırıldandım.
"Park Jinyoung, bu saatten sonra sevgilim olduğunu biliyorsun değil mi? Aşkımı çoktan kabul ettiğini biliyorum."
Elleri çoktan gömleğimin düğmelerini açmaya başlamıştı bile.
"Çoktan kalbimde yer edindin Mark Tuan, seni seviyorum."
"Seni seviyorum. Her şeyden ve herkesten çok seviyorum seni."
Sonrasında odayı inlemelerimiz doldurdu. O gece tek beden olduk, kalplerimiz bir attı küçük dağ evinde.
Seni seviyorum, Park Jinyoung.
Her ne kadar sonrasında olacakları bilmeden sana körkütük aşık olsam da seni hep sevdim ve seveceğim.
😏😏😏
Her şey daha yeni başlıyor everybody. Yorumlarınızı bekliyorum, fikirleriniz önemli zira.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jinyoung is warmest color. // markjin
Fanfiction@markiepoo : Jinyoung, bir dahaki giyinişinde rica ediyorum perdelerini kapat. Bir gün kalpten gideceğim yoksa.