4

140 39 2
                                    


Eve girdiğimde montumu askılığa asarken gözüm aynadaki aksime takıldı. Bu gün Bayan Hudson'dan intikam aldığım için oldukça mutluydum. Yeşil montlu adamla olan bakışmamız ne kadar garip olsa bile aldığım intikamın sevinci daha ağır basmış ve olanların üzerinde fazla durmamam gerektiğini düşündürmüştü. Yani kısaca mutlu hissediyordum. Ama aynadaki yansımam tamamen aksini iddia ediyordu. Bu kadar mutlu hissetmeme rağmen nasıl böyle bir hüzün ve durgunluk akan yüz ifadesine sahip olduğumu aklım almıyordu. Ciddi anlamda sevinçliydim. Yani öyle kendini kandıran insanlardan olmamıştım bu zamana kadar. Ama aynadaki aksim tamamen zıt bir ruh haline bürünmüştü. Bunu sık sık yaşardım. Aynadaki yansımam ve hissettiğim duygular arasında dağlar kadar fark olduğu oluyordu sürekli. Ama bu duruma bir türlü alışamıyordum. Josh sürekli; duygularımı göstermekte pek başarılı olmadığımı ama önemli olanın hissettiklerim olduğunu söylerdi. Ben ise bu duruma oldukça sinir oluyordum. Tüm sevincimin yerini kızgınlık aldı. Evet kızgındım. Kendime kızgındım. Duygularımı göstermekte başarılı olmadığım için kızgındım. Sonunda kızgınlığım o kadar artmıştı ki aynadaki yansımamda bile kızgınlık görmeye başladım. Bu biraz olsun içime su serpmişti. Derin bir nefes alıp içeri girdim.

Her gün görmeye alışık olduğum manzarayı göremeyince açıkcası biraz tedirgin olmuştum. Annem ve babam kendi aralarında fısıldarcasına bir şeyler tartışıyor Simon ise onlara uzak koltukta oturduğu için ne söylediklerini anlamaya çalışırcasına pür dikkat onları dinliyordu.

Sonunda geldiğimi fark ettiklerinde herkes susmuş ve dikkatle beni izliyorlardı. Çantamı kanepenin yanına koyarken

"Neler oluyor?" diye sordum. Simon omuz silkip

"Ben de bilmiyorum kardeşim. Sen gelince bize söylemeleri gereken bir şey varmış." dedi meraklı bir ses tonu ile.

Yavaşça annem ve babamın oturduğu kanepenin karşısındaki kanepeye oturdum. Meraklı bakışlarla Eee? dercesine kafamı sallayıp kaşlarımı kaldırdım.

"Bunu... nasıl söylesek... bilmiyorum. Daha çok... Olivia'yı ilgilendiren... bir durum ama..." diye ağzında lafları geveleyen annem yüzünden aklımdan binlerce senaryo dolaşıyordu. Birbirinden alâkasız düşünceler bir bir beynimde canlanıyordu. Böyle bir konuşmaya neden olacak mantıklı sebepleri aklımda sıralamaya başlamıştım. Ama aklıma gelen her düşüncede birkaç saniye sonra mantıksız olduklarına kanaat getirip bir diğerine geçmiştim.

Acaba annem hamile mi?

Tamam annem çok genç olmamasına rağmen hâlâ çocuk sahibi olabilecek yaştaydı. Ama konuşacakları konu daha çok benimle ilgiliyse o zaman.?

Belki de tatile çıkacaklar ve benden Simon'a göz kulak olmamı isteyecekleri için biraz çekiniyorlar?

Tamam bu olabilirdi. Doğrularla yüzleşmek gerekirse Simon ne kadar benden büyük olursa olsun kendine bakamayacak kadar şeydi... Düzensiz? Tembel? Pis? Çamaşır makinasına renkliler ve beyazları aynı anda atacak kadar beceriksiz? Kahvaltıda bile pizza sipariş ederek pizza zehirlenmesi yüzünden hastahaneye kaldırılıp midesi yıkanacak kadar aptal? Ve merak edenler için söylüyorum ben daha küçükken annemlerin çıktığı tatil yüzünden bunların hepsini yaşamıştık. Belki de onu tanımlamak için aradığım kelime şuydu; erkek? Ama bu da olamazdı çünkü daha annemin işi vardı ve izin alması çok zordu.

Ve o an aklıma bir düşünce geldi. İliklerime kadar korktuğum şey olmuş olamazdı değil mi?

Belki de öyledir?

Belki de annenler yaptığın yaramazlıkları duymuşlardır?

Eski dostunu onurlandırma çabanı öğrenmişlerdir?

Ben aklımda dolaşan olasılıklara odaklanmışken sonunda dayanamayıp annemin sözünü bölen babam yüzünden şok geçirmiştim.

"Olivia seni yatılı okula gönderiyoruz!"

SAKLI CEVHERLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin