-1-

217 7 2
                                    

-Merhaba

-Merhaba Özgecim

-Bir paket süt ve iki ekmek verir misin Şerif Amca? dedim gülümseyerek,

-Hazır bil Özgecim dedi ve tezgahın arkasına geçti Mr. Şerif.

Şerif Amca, bu zenginlerin, kendini bilmişlerin arasında yapmacıklıktan uzak, temiz insan.Içi dışı bir. Bu fanusta sevdiğim insanlardan -aslında tek insan-. Yanlış anlamayın öyle pesimist, depresif bi kız değilim. Sadece -buradaki- insanlarla iletişim kurmayı sevmiyorum diyelim. Ama Şerif Amca öyle değil, hep Özgecim der bana. Bana bu adımla seslenen tek kişi.

-Buyur kızım diyerek poşeti uzattığında bir anlık düşüncelerimden sıyrılarak ona bakıp beceriksizce gülümsedim.

-Teşekkür ederim dedim sevecen ses tonumla. "Kolay gelsin" i de ekleyiverdim bir çırpıda.

Arkamı döndüğümde hala gülümsüyordu.

Evdeki onca çalışana rağmen bakkala ben gidiyordum. Ne bileyim bana iyi geliyordu Şerif Amca'yı görmek. O bana babamı hatırlatıyordu. Her ne kadar biraz tombiş olsa da kömür gözleri babamı getiriyordu gözümün önüne. Belki de benzemiyordu, ben fazla kuruntuluydum. Belki, biraz, azıcık.

Bakkal eve beş dakikalık mesafedeydi. Ben hep yolu uzatıyordum. Böylesi işime geliyordu sanırım. O koca ev üzerime geliyordu. Bazen boğuluyordum sanki.

Üvey annemle üvey babam hep gergindiler. Onları hiç tam anlamıyla mutlu görmemiştim. Belki de hiç göremeyecektim. Neyse onların mutluluğu umrunda da değildi zaten. Onlardan nefret ediyordum. Özellikle Mrs. Üvey'den... Üveyliğe gelince.. dur anlatayım da gör hayatımın boktanlığını.

Hayatımı mahveden o kaza olduğunda henüz 12 yaşındaydım. Ailecek gezmeyi seviyorduk. Yine öyle bir yolculukta yakalamıştı bizi ayrılık. Otobandaydık ve her şey çok güzeldi. Hep birlikte Istanbul'a bir hafta kafa dinlemeye gidiyorduk. Keyfimiz yerindeydi. Annemin ehliyeti olmadığından -malum benim de yoktu- arabayı sürekli babam kullanıyordu. Ahh! Biricik babamm... Bir an önce varmak için molasız bir yolculuk yapmaya karar vermiştik. Sadece benzin almak için duruyorduk. Durduğumuzda babam elini yüzünü yıkıyordu. Böyle bir süre yolculuk yaptıktan sonra babamın uykusu gelmişti. Benzinliklerde yüzünü yıkasa da her an uyuyacak gibiydi. Ne yapıp ne edip uykusunu kaçırmalıydım.

Her zaman geveze bir kız olmuşumdur. Ee durumda müsaitken neden konuşmayacaktım ki? Konuşmaya başladığımda annem de katılınca koyu bir muhabbete başlamıştık. Bir yandan da babamı göz ucuyla takip ediyordum. Biraz uykusunun dağıldığını anladığımda rahatlamıştım. Annem ile babamı konuşmada yanlız bırakıp kulaklıklarımla kabuğuma çekildim. Son ses "Angel in Disguise" dinliyordum. Ah! şu ergenlik... Kulaklarım patlayasıya kadar müzik dinleyebilirdim. Hoş, dinliyordum da. Şarkının ortasına doğru yolculuğun verdiği yorgunlukla sızıp kalmıştım. Ani bir sarsıntıya gözlerimi açtığımda kafam şiddetle zonkluyordu. Zar zor kulaklıklarımı çıkarabildiğimde kafamın arkasında sıcak bir sıvı aktığını hissettim. Önemli değildi. Önemli olan ben değildim. Gözlerimi zorlukla açtığımda olan olmuştu. Sürat felaketti. Hey otobanda kemersiz ve telefonla konuşan adam sana söylüyorum ! SÜRAT FELAKETTIR!!!

Babamın bir anlık içinin geçmesi nelere mâl olmuştu. Onu suçlamıyordum, suçlayamazdım. O masumdu. Suçlu bendim. Asla uyumamalıydım. Çünkü uyursan ölürsün'dü, komutan yine haklıydı.

Kendimi biraz olsun toparladığımda doğrularak annem ile babamı sarsmaya başladım. Nefes almıyorlardı. Emniyet kemerlerini de ne yazık ki takmamıştılar. Babam kafasını direksiyona çarpmış ve bir daha kıpırdayamamıştı. Son anda elini anneme siper etmek istemiş fakat başarılı olamamıştı. Annem çarpmanın etkisiyle savrulmuş kolu kapıyla koltuğun arasına sıkışmıştı. Kafasından damar gibi kan süzülüyordu. Kanın akışını izleyebildim kafam patlayacak gibi zonklarken. Allah'ım bu bi kabus muydu?? Evet evet, kabus olmalıydı, Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Ağzım kurumuştu. Gözlerimi kapattım. Sonunda zar zor yutkunabildim. Kısa bir süre kendimi "Sakin ol Özge, sakin ol kızım bunlar gerçek değil, hepsi bi kabus " diye avuttum. Sonra açtım tekrar şaşkınlıktan irileşmiş kahverengi gözlerimi. Gerçi gözlerim her halükarda iriydiler ve ben cidden neyi düşünüyordum! Hepsi Ajda Pekkan'ın yaşı kadar gerçekti ve inanılması güçtü. Bu gerçekten canımı yakıyordu. Hayatta sahip olduğum iki varlığı da saniyeler evvel kaybetmiştim. Başımdan kaynar sular devirselerdi ancak böyle bir sonuç alabilirlerdi. Kimsesiz kalmıştım bu fani dünyada. Geçici derlerdi hep ama geçmek bilmiyordu bence. Yapayalnız kalmıştım. Sonbaharda ağaçtan düşmek üzere olan yaprak gibi, çaresiz ve titrek. Solgun ve mutsuz. Lanet olasıca kaza yüzünden ailemi kaybetmiştim. Canımdan can kopmuştu. Neden sorusuyla yitirdim ömrümü. Tükettim, yedim bitirdim kendimi. Neden bende ölmemiştim?

Kar GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin