başarılı olamadım. insanları ne kadar çok sevdimse, yağmuru da o kadar sevdim. yağmuru ne kadar sevdimse otu, ağacı, böceği de o kadar sevdim. otu ne kadar sevdimse, karıncaları, yılanları, akrepleri, solucanları da o kadar sevdim. kendimi koyabileceğim bir yer arayıp duruyorum. kendimle tanıştıktan sonra bütün aynaları kırdım. yüzümle ruhumun arasına sıkışıp kalmış biriyim. boşluklarımı kıla dizdim. bunu dizlerimin üstünde, gözlerimi iğne deliğinden geçirerek yaptım.
alkolü ve kadınları çok sevdim; alkolle aram hala iyi, ama kadınlar, onlar aşk yalnızlığımın en güzel hüznü oldular.. mutsuzluk hallerimle hiç barışamadım ve dağıldım. her yere biraz bırakarak kendimi iki ağız arasında kaldım; karı koca arası bir boşluk gibi..
ben kimim, onlar kim? ben ve ötekiler! biliyorum ki onlar, onursuzluk anıtının ağzına tutuşturulmuş sönmüş yanardağ külleri... hapşırsam tanrı sanacaklar korkaklıklarını, ezik büzüklüklerini... ben ki kendimi yalnızlıkla bilemiş bir onur savaşçısı. kabuğunu soyup atmış bir yeryüzü aşığı. tek başına gezinen kuru bir bulutu, aşağıdan yukarıya ağlayarak ıslatıp binlerce damla olmuşum. rüzgarım ben; alırım dağların tozunu, incitmeden bir kelebeğin kanadını... bıraktım bulanık sulara olta sallamayı artık. içtim bütün kötülüklerin kanını, bu yüzden biraz yorgun gibiyim.