Bilgisayarının başına oturduğunda saat gece yarısını çoktan geçmişti. Aslında uyuması gerektiğinin farkındaydı. Yorucu bir gün geçirmiş üstelik yarın içinde yapılması gereken işler kalmıştı. "Yeni bir eleman alalım" dediğinde patronunun yaptığı parmak işareti geldi aklına. "Neden böyle iğrenç bir patronum var" diye düşündü. Bilgisayar pervanesinin çıkardığı ses karanlık odada dağılırken, sigarasını yakmak için çakmak aramakla meşguldü. Monitörün ışığı odayı aydınlattığında aradığını bulmuş, sandalyesine oturmuş haldeydi. Her zaman ilk yaptığı şeyi yaptı. Posta kutusunu kontrol etti. Reklam dolu maillerin arasında gezinirken gizemli yabancısından gelen postayla karşılaştı. Maili açtığında kırmızı kadın iç çamaşırı giyen bir erkeğin resmini ve altında bir notla karşılaştı. "Beğendin mi?". Geriye doğru yaslanarak yüzünü ovuşturdu. Hiç vazgeçmeyecekti. "Tanrım" dedi. "Böyle olması gerekmiyordu. Neden hep tuhaf insanlar çıkar karşıma". Delete tuşuna basarken sigarasından bir yudum çekti. Aslında sosyal medyayı çok fazla kullanan biri değildi. Hatta çevresindeki insanların kullandığı çoğu terimin ne anlama geldiğini de bilmiyordu. Her gün milyonlarca insanın birbirlerini görmeden, yeteri kadar tanımadan sohbet etmesine anlam verememişti önceleri. Otobüste yanımızda oturan adama selam verip özel hayatımızla ilgili konuşmak nasıl saçma geliyorsa sanal sohbetler de o kadar saçma geliyordu kendisine. İş yerinde birlikte çalıştığı güzel, yeni yetme kızın, internette tanıştığı erkekleri nasıl parmağında oynattığından, onlara hediyeler aldırttığından bahsetmesine defalarca kulak misafiri olmuş, içinden "küçük fahişe seni" diye geçirmişti. Ama şimdi. Şimdi onun gibi her gün sohbet odalarına girer olmuştu. Gerçi yaptığı sohbetlerde seviyeli olmaya çalışıyor, ağzı ve niyeti bozuk olanlarla görüşmeyi kesiyordu. Sevgili bulmak değildi yaptığı, yalnızlığını hafifletmek, belki biraz eğlenmekti.Ne vardı sanki bunda. Pekala kendisi de sanal arkadaşlıklar kurabilirdi. Hem denemekten ne çıkar.
Bilgisayarındaki sohbet programını açtığında artık yatması gerektiğinin farkındaydı. Yine de ne var ne yok bakmak istedi. Kendisine old woman nickini seçmişti. Yaşlı biri sayılmazdı. Kırkiki yaşına gireli birkaç ay olmuştu. Belki de yaşadıklarından kendini böyle hissediyordu. Güzel ve alımlı bir kadın olduğunu çevresindekilerden sık sık duymasına rağmen aynanın karşısına geçtiğinde pek mutlu olmuyordu. Alnında ve dudak kenarlarında oluşan çizgilere, geçecekmiş gibi her seferinde dokunması alışkanlık haline gelmişti. Sarıya boyadığı saçlarının cansız hali, ona sırıtarak bakan beyaz saç telleriyle birleşince yaşlandığını düşünmekten alamıyordu kendini. Çok da umursamıyordu aslında. Eşinin kendisini genç bir kadın uğruna terk etmesinin üzerinden üç yıldan biraz fazla zaman geçmişti. Terk edilmiş olmanın acısına ve beraberinde getirdiği yalnızlığa alışmış sayılırdı. Geçmişi düşündüğünde çoğu zaman kendisini suçluyordu. "İlgisiz bir kadındım da farkında değil miydim?" diye kendini defalarca sorguladığı sorular cevapsız kalıyordu kafasında. Kendisini anne babasına ispatlamak isteyen bir ergen gibi, terk eden eşinin düşündüğü gibi silik, kadınlığından vazgeçmiş biri olmadığını göstermek istiyordu belkide. Kendisiyle iletişime geçen hiçbir erkeğe hayır demiyecekti. Tanışmak isteyen ne kadar çok erkek olursa kendine güveninin o kadar artacağını düşünüyordu. Seçici davranmıyordu, yaşı, mesleği veya tipi çok da umurunda değildi konuştuğu kişinin. Ama az önce mailde resmini gördüğü, Red nickli adam gibilerle de karşılaşmak istemiyordu. Gerçi adamın tuhaf olduğunu iki ay sonra anlayabilmiş, mail adresini verecek kadar da boş bulunmuştu. Artık ondan kurtulmam gerek diye düşündü.
O anda ekranın alt tarafındaki konuşma balonunu farketti. Red selam veriyordu.
Red: -Nerelerdeydin ? Bütün gece bekledim seni.