Nedim bey'den
Sevda çekmek kolay değil bizim oralarda. Hem doğulu hem de doğunun taşralarında olunca.. Askerdeyken öğrendim, şehirlerde seven adam gider sevdiğine söylermiş. Karşı tarafta razıysa pastaneye gider çay bahçesine gider birbirlerini tanır, kafalarına yatarsa ailelere söylerler ailelerde tanışır, anlaşır sonra düğün dernek kurulur evlenirlermiş... Çok şaşırmıştım ilk duyduğum da, tuhaf gelmiş bir okadar da mantıklı. Köylerde neden kızlara evleneceği adam gösterilmiyor. Görmeden evlenmekte ne? 13 yaşımda vardım yoktum. Benden iki yaş büyük ablama; babam bir gün geldi dedi ki; hadi yine iyisin seni kahveci Hüseyin oğluna istedi, bende iki inek beş koyun istedim kabul etti. Yakında düğünün var dedi.... Ablam ve annem kalakaldı öylece birbirlerine bakıyorlar. Ben erkeklendim vermem ablamı kimseye hem daha kaç yaşında ki evleniyor, vermiyorum dedim. O an hayatımda asla unutmayacağım okkalı bir Osmanlı tokadı ve iki çift göz. Bir çift göz babama ait babam öfkeden delirmiş gibi gözlerinden ateş çıkıyor, korkudan ölüyorum daha dövmeye devam edecek sanıyorum ama onun o bakışı ve tek tokatı bir ton dayaktan daha acı bir şekilde yerleşiyor tüm hücrelerime. Ve diğer bir çift göz ablam Neriman' a ait, gözlerinde bana karşı minnet fakat babama karşımı yaşadığı bu hayata karşımı bilinmez bir acı, hüzün, nefret.... Çok geçmedi bir kaç hafta felan. Babam; artık nişan olması gerek. Dedikodu aldı başını gidiyor, diye annemle konuşuyor bende kapıdan dinliyorum. Tamam dedi annem ne zaman isterlerse gelsinler. Düğünü de çok eletmememiz (ertelememek) lazım dedi babam annem de olur zaten çeyizi meyizi her bişeyi hazır dedi.. Arkamı döndüm ablamla göz göze geldim o da dinlermiş meğer. Gözlerinde ki yaşlar ırmak gibi süzüldü....
Babam bir iç çekti ve mırıldandı....
- ahhhh benim kara gözlü ablam....!
Babam bütün bu olanları bana neden anlatıyor bilmiyordum, aklımda hem bu soru vardı hem de halama karşı duyduğum acıma hissi.. Halam, babam ve annem yeni evlendiği sırada ben annemin karnındayken hayata veda etmiş. Annem hep anlatırdı, eşine dostuna ah benim kadersiz güzel arkadaşım diye söz ederdi. Ama neler yaşadığını bize hiç anlatmazdı, galiba ilk defa babamdan dinleyeceğim... Düşüncelerimden sıyrılıp hayata geri döndüm. Babam bir sigara yakıyordu.
- Çok içiyorsun baba yeter azalt artık.
- Karışma evlat ben bunu içmesem deli olurum.
Sustum cevap vermedim... Babam devam etti.
- Ondan sonra ablam günlerce odasından çıkmadı yemedi içmedi. Söz günü gelince zorla çıkarttılar odadan. Halamla komşu Cemile süslemiş ablamı. Odadan çıktı o günden sonra ilk defa gördüm onu zayıflamış gözlerinin altı çökmüş. Makyaj dediğiniz zımbırtı varya ondan sürmüşler. Ağladığı belli olmasın diye. Kahveci Hüseyin'in oğlu Seyit askerden geleli 2 yıl olmuş o zamanlar askerlik uzun yapılırdı 20 yaşında askere gittiysen neredeyse 22 yaşında dönerdin. İşte evlat benim 15 yaşında ki ablamı 24 yaşında ki Seyit'e hiç sormadan verip hayatını mahvettiler.
Neyse evladım uzatmayayım Murat'ım akıllı oğlum benim... Halanın çok geçmeden düğün günü geldi çattı. Ben haftalardır doğru düzgün konuşmuyorum. İlk defa sus pus, dağlarda bayırlarda gezen ben evden çıkmıyorum. Ablamın gözlerinde ki acı ve çaresizlik yiyip bitiriyor beni..
Düğün günü davullar zurnalar ablamın üzerinde beyaz tülden, kolları dantel göz kamaştıran bir gelinlik saçları ilk defa örgülü değil salmışlar böyle iki yandan dalgalı upuzun beline kadar iniyor simsiyah... Kuşağını bağlamak için geçtim karşısına gözlerime baktı kuşak amcanın elinde ben hemen sarıldım ablamın boynuna istemiyorsan kaçırayım seni dedim. Buruk bir gülümseme yerleşti yüzüne, "yok kızlar böyledir işte hem ağlar hem gider sen üzülme" dedi. İnanmış gibi yaptım kuşağı aldım önceden amcamlar öğretmişlerdi, bir kere doluyorsun beline düğüm atıp çözüp bir daha ve bir daha üçüncü kez bağlayıp bırakıyor sonra koluna bilezik takıyorsun.
Bende aynen bunları yaptım ve ablama bir kez daha sarıldım. Evimizin kapısının önünde yaptığım bu eylem beni kendimden nefret ettirdi. Ablamı kendi ellerimle başkasına vermişim gibi.... Nasıl da yaradır içim de.....
Köyde ablamın düğününde herkesler var bir tek Nafiye teyzenin oğlu Sedat abi yoktu . Sedat abi, kahverengi çekik gözlü yüz hatları belirgin sürekli tarlalarda ve hamallık işinde çalıştığı için zayıf fakat geniş omuzlara sahip, babası küçükken öldüğü için de annesi ve kız kardeşinin küçük yaşlardan beri geçimini üstlenmiş çok iyi biriydi beni de çok severdi. Düğün gecesi Ayşe'nin çığlığına uyandık hepimiz feryat figan bağırıyor. "Abim canım bizi koyup nerelere gittin neden yaptın abim neden...!" Ayşe'nin çığlığı hâlâ kulaklarımda. Küçücük henüz 12 yaşında kız çocuğu. Çığlığı bağırışları köyü inletiyor koştuk, mahallenin gençleri girdi ilk Nafiye teyzenin evine. Ben önce Nafiye teyzeye baktım başında beyaz örtüsü oğlunun baş ucuna çiğdem bağdaşı kurmuş oturmuş. Eli ile alnını ve gözünü kapatmış. O görüntü hiç gitmez gözlerimin önünden sessiz sessiz ağlıyor.. Ne oldu anlamadım Haydar abi başucuna gitti "neden lan neden konuşmadık mı biz seninle daha bu sabah unutursun demedik mi neden oğlum" diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Herkes şokta ve olanları anlamaya çalışıyorum. Sonradan öğrendim meğer halana sevdalıymış. Köyün muhtarı babama çıtlatmışta onda başlık parası verecek durum mu var muhtar efendi demiş. Ama Sedat abi yine de umudunu yitirmemiş askerden sonra istetirim anama dermiş hep. Hem belki tarlamızdan birini de satar veririm başlık parasını. Ama tabi benim babam beklemeyip sağlam bir talibi çıkınca verdi ablamı oda geceye kadar beklemiş gece de işte...Ahhhhhh Murat'ım ahhhhhh.
Sonra yıllar geçti ablamın ondan sonra yüzü hiç gülmedi meğer ablamda sevdalıymış. Daha 30 yaşına varmadan da kahırdan öldü. Kocası anlamış Sedat abiyi sevdiğini çünkü öldüğü gece çok gözyaşı dökmüş. Günlerce ağlamış. Kocası da sindiremeyip hep eziyet etmiş dövmüş soğukta yatırmış. Bende sonralardan öğrendim. Bilsem bırakır mıyım ablamı soysuzun elinde hep iyiyim derdi, rahatım, huzurum yerinde çok şükür derdi.
Sonra ben askere gittim. Ablam yaşıyordu tabi o zamanlar. Askerliğim Ankara'ya çıktı. İstanbul'dan bir devrem vardı anlatır dururdu İstanbul'da Ankara'da insanlar tanışır sever ailelerde kabul eder. Öyle zorla kimse kimseye verilmez diye. Aklım hep İstanbul'da kaldı. Askerliğim biter bitmez İstanbul'a gittim gezdim kocaman şehir denizi var insan kendini kaybediyor. Ne olursan ol kimse başını kaldırıp bakmıyor. Hoşuma gitti. Ne yapsam bilemedim. Sonra asker arkadaşımla buluştuk. Babası zengindi demiş bir ortak bul iş kur bana teklif etti bende köye geldim. Babama dedim kabul etmedi. Yalvardım yakardım sadece bir tarla dedi tamam dedim. Sattım tarlayı gittim işte şimdi başında durduğun o büyük reçel fabrikasını ben bir tarlayla kurdum. köyde Sedat abinin kardeşi Ayşe'yi seviyordum çocukluğumdan beri. Gittim istedim annesi razı oldu. Fakat dayıları kabul etmedi. Onun ablası ve babası yüzünden biz yiğidimizi kara toprağa verdik dedi. Çok istedim Ayşe'yi çok sevdim. Gülüşünü, gözlerini, bakışını, gururlu duruşunu.. annemden helallik aldım döndüm İstanbul'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM UĞRUNA
RomanceAşkı bulduğunu zannederken aslında hiç aşık olmadığını farkeder. Evleneceği kadından bir anda vazgeçen ve hayatına mantığı ve yoğun duyguları ile hareket etmek üzere yön veren Mardin'li Murat Bozkaya ve annesinin daha küçük yaşlarda intikamını almay...