Telefon numarasını tuşladım ve telefonun aramasını bekledim. Uzun bir süre çaldı ve kimse telefonu açmadı. Tabii ya ! Ben kendimi ne sanıyordum ki? Herhangi bir yerde bir telefon numarası bulup arayınca bir kişinin benimle konuşmasını gerçekten bekliyor olamazdım herhalde? Çünkü bu bir hikaye değildi. Ve ben de bir hikayenin kahramanı değildim. Kendimi daha fazla saçma hayallerime kaptırmamaya çalışarak Percy Jackson ve Olimposlular kitabını elime aldım. Yunan mitolojisine ilgi duyuyordum. Özellikle de Yunan mitolojisindeki Tanrılara ve hikayelerde geçen garip yaratıklara, hepsinin bir hikayesi vardı. Kitaptaki kahramanlardan her biri bir Tanrı'nın kızı ya da oğluydu. Ben de Su Krallığı'nın kızıydım babam bir Tanrı değildi ama benziyorlardı. Belki de gerçekten savaş olabilirdi gerçekten insanlar saçma nedenlerden ölüyor olabilirdi ve belki de o telefon numarası da gerçek olabilirdi. Numarayı tekrar elime aldım ve biraz numarayla bakıştıktan sonra tekrar aramaya karar verdim. Telefonumu elime aldım, numaraları tuşlamaya başladım. Arıyordum hadi bir,iki,üç... Cevap yok. Peki, cevap yoksa pes etmek de yok. Tekrar aradım tekrar,tekrar ve tekrar.
"Kimsin!" Sonunda telefondan ses gelmişti!
"B-ben Katy, Katy Banks. Siz kimsiniz?"
"Hah dalga mı geçiyorsun? Beni tanımadığın halde beni arıyorsun hadi ama."
"Bakın, sıramın altında bir not buldum ve notta bu numarayı aramam gerektiği yazıyordu. Sizden başka bunu kim koymuş olabilir?"
"Ne bileyim ben? Ha, bir dakika adınız ne demiştiniz?"
"Katy Banks."
"Katy Banks... Evet bu adı duymuş olabilirim."
"Su Krallığı'nın kızıyım." Bu bilgiyi vermekle iyi mi yaptım bilmiyordum ama genelde insanlar beni tanırdı.
"Evet,evet biliyorum. Ben de Dan."
"Soyadınız?"
"Soyadım, soyadım Stan." Sanırım soyadını söylerken zorlanmıştı. Sahte olabilirdi neden kendi kimliğimi söylemiştim ki, ah çok aptalım şu an bana her şeyi yapabilirdi.
"Neden numaranız sıramın altındaydı? Sizi aradım ve gördüğünüz gibi beni tanımıyorsunuz bile. Bu arada hangi krallıktansınız?"
"Ateş Krallığı'ndanım. Ve numarayı ben koymadım size nasıl geldiğini bile bilmiyorum. Ama isterseniz konuşabiliriz, ihtiyacınız olduğunda da arayabilirsiniz."
"Tamam, tanıştığıma memnun oldum. İyi geceler."
"İyi geceler."
Ne biçim bir konuşmaydı bu? Tabii ki onu bir daha aramayacaktım ama benim numaram şu an onun elindeydi ve o istediği zaman beni arayabilirdi. İşte tam olarak bir belaya bulaşmıştım. Bu içimdeki hisle nasıl uyuyabilirdim bilmiyorum ama içimdeki his iyi şeylerin olacağını söylemiyordu. Kulaklığımı telefona takıp Britney Spears - Till The World Ends şarkısını açtım, test çözmeliydim. Test kitabımı da alıp çözmeye başladım.
...
"Uyan Katy geç kalacaksın." Hizmetçi Rose'un sesiyle uyandım. Ah, dün akşam uyuyakalmışım. Hemen dolabımı açıp mavi,askılı üzerinde mavinin açık tonları olan desenli bluzu giydim onun üstüne de kot ceketimi giydim. Altıma da açık mavi kot pantolonumu geçirdim. Saçımı saldım ve dalgalarını belirginleştirdim. Çantamı da alıp odamdan çıktım, canım kahvaltı yapmak istemiyordu.
....
Ne yapmak istiyordum? Johnson'a Dan'i anlatmalı mıydım? Bence şu anlık anlatmamalıydım zaten Dan'in bir daha da beni arayacağını sanmıyordum. Ben de onu aramayacaktım sonuç olarak hiçbir sorunumuz yoktu. Bugün Johnson'la sadece savaş konusunu konuşmak istiyordum. Arabadan indim ve okula doğru yürümeye başladım. Kapının önünde beni Karole karşıladı
"Günaydınnn bugün de mi bize inanmıyorsun bakalım?"
"Imm sanırım inanıyorum. Babam benden bir şeyler saklıyor."
"Bunu nerden anladın?"
"Ona savaştan bahsettim ve sinirlendi sanırım gerçekten savaş var."
"Sana demiştim. Bir şeyler oluyor ve biz krallıkların çocukları olarak bir an önce bir şeyler yapmalıyız. Cevabını düşündün mü?"
"Imm, bence bunu hep beraber toplanınca konuşsak daha iyi olur."
"Ah,doğru. Hadi gidelim." Kapıdan girdik ve merdivenlerden çıkmaya başladık. Sınıfa girdiğimizde sırada oturup bizi bekleyen Johnson ve Jena'yı gördüm. El salladım ve çantamı sırama bırakıp bizim arkamızda oturan Johnson'ın yanına geçtim. John hemen lafa başladı :
"Hâlâ bana inanmıyor musun Katy?"
"Sanırım inanmak zorundayım. Yani en azından iç güdülerim öyle diyor."
"Neden kendini zorunlu hissediyorsun ve fikrini değiştiren şey ne?"
"Fikrimi değiştiren şey babama bu konu hakkında bahsettiğimde bana sinirlenmesi ve zorunlu hissediyorum çünkü tam ne olduğunu anlamış değilim."
"Baban sana nasıl davrandı? Ona ne sordun?"
"Savaş hakkında bir soru sordum ve sinirlenip beni odama yolladı. Demek ki bir şeyler var."
"Evet, peki sen savaşa bizimle gelmek istiyor musun?"
"İnsanlar ölmeye devam etmeyecekse neden olmasın?"
"O zaman anlaştık bu savaşa kimsenin haberi olmadan katılıyoruz ve savaşı ortadan kaldırıyoruz."
"Ne yapabiliriz ki?" Cidden ne yapabilirdik? Herhalde gizlice gidip Ateş Krallığı'nın kralını öldüremezdik?
"Kralla konuşma yapmalıyız barışı sağlamalıyız." Evet bu daha mantıklıydı.
"Peki o zaman,anlaştık. Yapalım şu işi !"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Catching Fire
Adventure"Saçmalama Johnson böyle şeyler sadece filmlerde olur." "Saçmalama Katy bu bir film değil bu bir hikaye,bu gün geçtikçe kaybolan krallıkların hikayesi."