Çok uzun zaman önce değildi. Tabi hatırladığım kadarıyla.
Kendimi en son bulmak istediğim yerdeydim. Elimde bir jilet, dolu bir küvet, içinde birkaç yudum kalmış bir şarap şişesi, çoktan erimiş kokulu mumların titrek ışığı ve Azrail'den beklediğim küçük bir hoşgeldin öpücüğü.
O gün ölmeliydim. Son sözlerimin duyulmaması ve Charles'a daha fazla yük olmamam gerekiyordu. O gün ölmeliydim.
Kızılderililer, kanın ruhları tuttuğuna inanırlar. Ayda bir kez ruhu özgür bırakmak adına törenle vücutlarının bir yerini keserlermiş.
O gün ölseydim belki de ruhum ızdırap içinde olmayacaktı. Delirmezdim, sevilmez ve sevmezdim.
Lakin o gün beni durdurmasaydın belki de bu kadar ölü gibi hissetmezdim.
Sonrası oldukça klasik zaten benim tatlı balkabağım.
Beni sevdiğini söyledin.
Beni köprücük kemiğinden öptün. Bana ayçiçekleri aldın.
Ve beni içimdeki şeytanlarla yalnız bıraktın.
O gün ölmeliydim balkabağım.