Uçağı Paris havalimanına iniş yaptı. Şimdiden geç kalmıştı. Hızlı adımlarla onu bekleyen özel aracına doğru gitti ve ona saygıyla eğilen şoförüne Fransızca selamlaştı. Bu ihale onun için çok önemliydi. Daha doğrusu babasi için , ama onun elinde ne varsa babasının değil miydi zaten? Hayatı boyunca ona bağlı olmuştu ve hep öyle olacaktı. İşini o belirlemişti, kariyerini, hayatta aldığı kararları, hiçbirini Lavinya seçmemişti ki. Hatta muhtemelen evleneceği adamı da o seçecekti, ama Lavinya'nin evlenmek gibi bir düşüncesi olmadığından onun için sorun yoktu. Babasının ne istediğini biliyordu. Tahtına geçecek bir varis. Ona bir torun versin yeterdi.
Sakinle yolda ilerleyen araba bir anda sola doğru hafifçe çöktü. Lavinya ne olduğunu anlayamamıştı neydi bu böyle, zaten geç kalmıştı.. Şöför yol kenarında arabayı durdurdu ve ne olduğuna bakmak için aşağı indi. Lavinya için dakikalar çok değerliydi, bir saliseyi bile kaybetmek istemezdi. Hayatta hep dakik olmuştu ve şimdide bekleyecek zaman yoktu. Şoförün işinin uzun süreceğini tahmin ederek toplantı dosyasını da alıp arabadan indi. Şoför ona lastiğin patladığını ve en az yarım saatte tamir edebileceğini söyledi. Lavinya derin bir nefes aldı. En son ihtiyacı olan şeydi bu.
Lavinya yolda belki birileri görürde yardım eder diye düşündü ama öyle olmadı. Burası Türkiye değildi sonuçta. Aynı yardımsever millette değildi ama onun toplantıya yetişmesi gerekiyordu ve ortalikta hiç taksi yoktu. Olanlarınsa içleri doluydu. Toplantı saatine dakikalar kala hayatta hiç yapacağını düşünmediği bir şey yaparak otostop çekmeye karar verdi. Şansına, ki pek olmasada, bir araba durdu. Siyah lüks bir araçtı, şoför camı indirirken ilk defa onu gördü. Adamın ilk görüşte iz bırakan bir etkisi vardı. Esmer, kirli sakallı, karizmatik bir adama benziyordu. İnsanları analiz etmede Lavinya'dan iyisi yoktu ama şuan ,ne kadar istesede, bunun için zaman yoktu. Adamla Fransızca konuşmaya başladılar.. Lavinya durumu anlatınca adam, gittiği yerin Lavinya'nın gideceği otel olduğunu ve seve seve onu bırakacağını söyledi. Lavinya minnettarlikla arabaya bindi. Hala ismini bilmediği adamla tam sohbete başlayacaktı ki telefonu çaldı. Hızlıca telefonu açtı, adam bir saniye olsa bile ona bakmıştı, arayan asistandı Türkçe toplantıdakilere hemen geleceğini yolda olduğunu iletmesini istedi. Asistanı bir şirketin daha geç kaldığını şuanlık bir sorun olmadığını söyledi. Lavinya rahatladı, babasının azarını kaldıracak halde degildi. Bu arada adam Türkçe,
-Türk müsünüz? , Diye sordu.
Bu soru karşında şaşıran Lavinya,
-Evet, sanırım sizde.
-Evet, öyleyim. Diye cevap verdi. Etrafta rahatsız edici bir sessizlik oldu ve bu sessizliği bozan ilk kişi hala ismini öğrenemediği karizmatik adam oldu.
-Isminizi öğrenebilir miyim ? Diye sordu
- Lavinya, Lavinya Soykan. Adama baktığında suratında sadece bir saniyelik bir şaşırma gördü. Duygularını saklamakta iyi değildi, Lavinya ben olsam çok daha iyisini yapabilirim diye düşündü.
-Sizin ?
-Araf Erdem, diye cevap verdi. Sonunda ismini öğrenmenin tatminliğiyle. Lavinya, Araf'a bakarak
-Memnun oldum. dedi. Araf ise gözlerini yoldan ayırarak Lavinya'nın gözlerine baktı ve sıcak bir gülümseme ile,
-Bende. diye cevap verdi. Birkaç dakika sonra otele vardılar. Lavinya, Araf'ın arabadan inmesini beklemeden teşekkür ederek arabadan ayrıldı.... The story is begin...
Tabii ki de onun kim olduğunu biliyordum.. Erdem'lerin tek çocuğu Araf, servetleri yıllar öncesine dayanıyordu, Türkiyenin neredeyse her yerinde isimleri vardı. Benimkinin yanında tabii. Benim büyük bir ailem yoktu, bir tek babam ve ben, Şirketi de o kurmuştu. Tek başına, bir deli cesaretiyle. Gerçekten iş başarısına hayran duyulacak bir adamdı, Erdemlerin asırlardır kurmaya uğraştığı imparatorluğu 30 yılda kurmuştu. Maalesef bunun dışında bir başarısı yoktu. Iyi bir baba veya eş değildi. Iyi bir insan hiç değildi. Acımasızdı ve merhamet göstermezdi. Heleki ona ihanet edenlere. Bunu çok küçük yaşta anlamıştım. Erdem'lere gelecek olursak babam onlardan nefret ederdi. Geçmişte bir şey yaşandı mı bilmiyorum ama bana göre onların 'aile' kavramını çok kıskanıyordu. Katlanamıyordu onlara. Erdemlerle girdiği her ihaleye ayrı bir özen verirdi. Şimdiyse beni bu ihalelerden birine göndermişti ve eğer kazanmazsam sonuç benim için hiç iyi olmayacaktı.
Toplantı odasının kapısını açtım ve içeri doğru adımımı attım. Masaya oturup teklif dosyamı ihale komisyonuna götürmesi için asistanıma verdim. Erdem Şirketin masasına baktım ve Araf'ı gördüm. Benden önce gelmişti. Ihalenin sonucu iki günde açıklanacaktı. Pariste geçirilecek koskoca iki gün. Araf'a bakarak kim bilir neler yapılabilir diye düşündüm.
...
Toplantı çıkışı asistanım bana kalacağım odanın anahtarını verdi ve kendisi de şirkete geri dönmesi gerektiğinden havalimanına doğru yola çıktı. Artık babamın kontrolü yoktu. Özgürdüm. Asansörün geldiğini belli eden sesle binmek için ileri doğru adım attım. Asansöre bindim, kapılar tam kapanacakken Araf 'ın asansöre doğru geldiğini gördüm ve kapının kapanmaması için elimi uzattım. Araf asansöre bindi ve kapı kapandı. Uzanıp en üst katın tuşuna bastı. Benim de gideceğim kat aynıydı. Ona baktım, Tanrım gerçekten yakışıklıydı.
- Teşekkür etmeyecek misin ? dedim. Diğer bütün erkekler gibi suratıma anlamsızca baktı.
-Ne için ? dedi.
- Hani kapıyı tuttum ya. Neyse boşver. dedim ve yüzümü diğer tarafa çevirdim . Asansör yavaş yavaş üst kata çıkıyordu. Bense sadece onunla konuşmak için bir bahane arıyordum. Araf'ın yanımda hareketlendiğini hissettim, yüzüme doğru eğildi
- Teşekkür ederim.. dedi ve dudaklarıma bakarak devam etti,
-Lavinya, diye fısıldadı. Sesli bir şekilde yutkundum. Içimdeki 'o' duyguyu bastırmadım. Hayatımda birçok şeyde özgür değildim zaten, fakat bunda öyleydim ve bunu doyasıya yaşamak istiyordum. Bu fırsatı kaybetmeden dudaklarına küçük bir öpücük kondurup yavaşça geri çekildim. Onun geri dönüş yapmasını istiyordum. Bu kaçamağı benim istediğim kadar onun da istemesi gerekiyordu. Babamı tanıyordu, neler yapabileceğini de. Ama Araf bir saniye bile tereddüt etmeden beni tekrar öpmeye başladı. Hafif bir elektrik çarpması hissettim. Ah neden bahsediyordum ben, kuralları çiğnemeye bayılıyordum. Hararetli öpüşmemiz asansörün kapılarının açılmasıyla bölündü. Ani bir hareketle Araf beni kucağına aldı ve bacaklarımı onun beline dolamamış sağladı. Asansörden tek bir beden olarak indik. Kolidor boyunca ilerleyip sonunda Araf'ın odasına gelince ayrıldık ve Araf'ın odanin kapısını açmasını bekledik. Ama birbirimiz için bekleyemiyorduk. Sonunda kapıyı açınca tekrar dudaklarıma eğildi, bende içeri girerken kravatını tutarak onu çektim. Kapı sesli bir şekilde, Araf'ın son anda ayağını uzatmasıyla kapandı. Zaten ne olacaksa bu kapının ardında olacaktı. Sadece iki gün.. Ondan sonra birbirlerimizi hiç tanımamış gibi davranacaktık...
Öyle davranmak zorundaydık..
....
Güneş ışığının göz kapaklarıma zorla girmesiyle gözlerimi kırpıştırarak açtım. Bir koku geliyordu, çok güzel, bağımlılık yapacak derecede güzel bir koku. Bütün uyuşturuculardan daha güzeldi. -Bunu bir uzman olarak söylüyorum.- Gözlerimi tam olarak açarak odayı inceledim ve dün gecenin görüntülerini yavaş yavaş hatırlamaya başladım. Ihale, Araf , Asansör, Seks, Şarap, Seks, Seks. Çok büyük bir hata yapmıştım. Açılan üstümü nevresimle örttüm ve kalkmak için hazırlanırken su sesi kesildi. Araf çırılçıplak bir şekilde duştan çıkmıştı. Elinde olan tek havluyu saçını kurulamak için kullanıyordu. Kalkmaktan vazgeçtim. Eğer bu bir hataysa hayatımda yaptığım en güzel hata olabilirdi. Yatağa geri yattım ve onu izlemeye başladım. Dolabı açıp iç çamaşırını giymeye başladı. Onu izlerken dün gecenin ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Hayatımda hiç bu kadar özel hissetmemiştim. Bir yandan da kendimi bu kadar kaptırmak istemiyordum. Belki de onun için sadece normal bir tek geceydim. Normalde onunda bende böyle olması gerekiyordu. Neden ona bu kadar kapılmıştım? Diğer tek gecelik ilişkilerimden ne farkı vardı. Neden bana bu kadar güzel hissettiriyordu?. Onun bende yarattığı etkiyi onda yaratmamıştım belkide. Bir anda bana döndü ve gözlerime baktı. Hala tam giyinmemişti, onu izledigim sürede saçlarıyla uğraşıyordu. Çok değer veriyordu galiba keşke dün o kadar fazla çekmeseydim. Uykulu bir sesle,
-Günaydın, dedim. Bir süre cevap vermeyip sadece gözlerime baktı. Hiç kimse , annem bile, bana böyle bakmamıştı. Lanet olsun kendimi kaptırıyordum. Yumuşak bir ses tonuyla ,
-Günaydın, uykucu.
-Saat kaç? Diye sordum. Diğer toplantıyı kaçırmamalıydım.
- 6'ya geliyor. Dedi ve yanıma doğru gelmeye başladı.
-Çok geç olmuş. Dedim ama cümlenin sonuna doğru sesim fısıltıyla çıkmıştı. Araf tam üstüme eğilmişti ve gözlerimin içine bakıyordu.
-Yorgundun baya uyandırmadım. Dedi va yatağın sol tarafına yattı. Bana döndü ve tekrar gözlerime baktı. Bense gözlerimi ondan hiç alamamıştım zaten.
Hadi ama Lavinya o sadece playboy'un teki. Alışmadın mı bu oyunlara, kendinde oynamıyor musun ? dedi iç sesim. Ama hiç böyle olmamıştı, hiç böyle hissetmedim, diye cevap verdim ona. Bir şey diyemedi ve sustu.
-Aç mısın? Bir şeyler sipariş edebilirim.
-Olur. dedim. Yatakta yana doğru döndü ve resepsiyondan bize kahvaltı getirmesini istedi. Aklımda tek bir şey vardı.
-Araf , dedim. Bana baktı ve koluyla başını destekledi. Bende ona dönerek aynı hareketi yaptım.
-Efendim.
-Biz dün birden fazla... dedim ve kafamı anlarsın ya şeklinde salladım. Güldü.
-Evet?
-Korunduk değil mi ? diye sordum. Eğer korumamışsak eczaneye gidip sonraki gün hapı almam gerekecekti ve işe yaramama ihtimalli vardı. Araf biraz şaşırdı. Gerçekten duygularını çok belli. En azından bana karşı.
-Hatırlamıyor musun ?
-Hatırlıyorum ama o kısımları değil. Dedim. Kapının çalmasıyla ayaklandı. Kapıyı açarken. İçten bir gülümsemeyle,
-Merak etme korunduk. Dedi. Rahatladım. Şuan ihtiyacım olan en son şey bir bebekti. Hele ki babamın en nefret ettiğinden.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Asla Bırakma
Teen FictionBir gecede aşık oldular. Bir gecede bir daha ayrılamayacaklarını anladılar. Onlar tutkuyu ve aşkı en derinine kadar yaşadı. Hayatta her şey aşkı bulmakla bitmiyordu. Çok büyük tehlikeler bekliyordu onları, üstelik en yakınlarından. Onlar berabe...