I

80 11 22
                                    

Multimedya: Elzem Poyraz

Her gün korna seslerine uyanmak hiç hoş değildi fakat insan buna alışınca, başka bir yere gittiğinde yabancılık çekiyordu aslında. Bazılarına göre korkunç bir yer İstanbul. Ama ben hep yaşadığım şehre aşık, hayran, sevgi dolu büyüdüm. Korkulacak yanları elbette vardır, fakat bir o kadar da muhteşem yanları var. Mesela kokusu... İstanbul'un kokusu hiçbir yerde yoktur bence. Hele o Kız Kulesine, Galata Kulesine baktı mı, şehrin kokusu daha bir güzelleşiyor.

Evet bazen trafik sıkışık olabiliyor. Öğrenciler okula, meslek sahibi olanlar işlerine, otobüsler duraklara geç gidebiliyor. Fakat her şeye çözüm olduğu gibi buna da var.
Evden erken çıkmak.

Çok kalabalık bir şehir olabilir, fakat yalnız olmak zor bence. Kalabalık her zaman iyidir, çünkü insan yalnız kaldı mı, ona alışır. Ve kimse yalnız ölmemeli...

"Elzem! Uyanacak mısın artık?" Evet bazen de geç kalacağız diye sabahın erken saatlerinde uyandıran bir anneniz olabiliyor. Malum, trafik sıkışık...

"Geliyorum..." Dirseklerimden destek alarak doğruldum ve lavaboya doğru gittim.
Biraz annemden bahsetmek istiyorum.

Annem Ankaralıdır. Üniversite için geldiği İstanbul'da tanışmışlar babamla. Kız kulesinin tam karşısında.

Gerçi, Kız Kulesinin binlerce karşısı var ama anladınız siz beni. Herhangi bir karşısı işte...

Annemin üç sene içinde sürdürdüğü platoniğiymiş babam. Tabi babamın o zamanlar annemi gördüğü bile yokmuş ama neyse, konumuz bu değil...
Annem bir gün babamı başka bir kadınla daha görmeye dayanamayıp gitmiş yanlarına. Kadının arkasına geçtiği gibi yapışmış saçlarına ve kadın yerde! Tabi babam kadını o halde bırakmayıp almış annemin elinden. Hesap sorma faslı bittikten sonra kadın terk edip gitmiş babamı. E tabi babamda bunu yapacak cesaretteki kadını merak edip anneme "Sen kimsin?" deyince ortaya üç sene döküyor annem ve sonuç bu. Elzem Poyraz...

Babama da gelecek olursak kendisi İstanbul'da doğup büyümüş ve hiç şehir dışına falan çıkmamış. O da seviyor İstanbul'u ama sanırım benim kadar değil. Bazen çok sövebiliyor bu koca Canavara. İstanbul'a Canavar diyor çünkü bazen gerçekten de öyle olabiliyor.
Babamın anneme aşık olma hikâyesi daha bir ayrıymış aslında. Annemle tanıştıkları zamandan bir sene sonra sevmeye başlamış babam. O zamana kadar da gönül eğlendirmiş -ki annem bunu ilk duyduğu zaman babama trip atmıştı ya neyse- ama fazla ilgiye maruz kalınca anneme aşık olmaya mecbur hissetmiş kendini ve yine sonuç Elzem Poyraz.

Dişlerimi fırçalayıp, elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama gittim ve dolaptaki okul formamı çıkardım.
Tek çocuk olduğum için özel okula gidiyordum ama bu kesinlikle benim fikrim değildi. O tiki ortamlar, havalı havalı insanlar, zengin zengin arabalarla gelenler kesinlikle benim seçimim değildi.
Hazırlandım ve hızlıca mutfağa koştum. Kahvaltı etmekten nefret etsem de her sabah limonata içmekten bıkmıyordum. Zihnimi falan da açmıyordu aslında, yine de okulda salak salak geziyordum. Ama tadı kesinlikle muhteşemdi...

"Günaydınlar Kraliçe Poyraz ve Kral'ım..." Babamın gülmesinin yanı sıra annem yavaşça vurdu kafama.
"Sus da şunu hemen iç, geç kalacaksın." Eteğimin ucundan tutup eğilerek selam verdikten sonra oturdum sandalyeme. Koca bardağı elime almışken konuşmaya başladı annem.
"Sınavlarınız başlamış. Neler yaptın söyle bakalım." Alttan da usulca ayağıma vuran annemin sözüyle elimdeki bardağı bırakıp öksürmeye başladım.
İşte... Özel okulun en saçma özelliği buydu. Adamlar derste lavaboya gitsem özel ihtiyaçlarım için, onu bile söyleyecekler nerdeyse...
Boğazımı temizledikten sonra konuşmaya başlamıştım.
"Evet evet başladılar. Ama zorlanmıyorum, yapabiliyorum yani. Boşuna çalışmıyoruz sonuçta..." Ufak yalanımı annemin ayağına vurarak söylediğimde babama baktım. Yüzünde ufak ve sevimli bir gülümseme olmuştu.

SARMAŞIK-EfsunkârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin