Geçmişe Dönüş

33 1 0
                                    


1 Kasım 2010 / London City Airport - İngiltere

Küçük valizini tekerlekleri üstünde çekiştirirken, etrafındakilere çarpmadan aradan sıyrılmaya çalışıyordu. Çok başarılı olduğu da söylenemezdi. Ancak yine de hızını düşürmeden ilerlemeye devam etti.

Londra'nın yoğunluğunu geçtiği iki yılda üstünden atmıştı. Şimdi tekrar o bunaltıcı havaya ve insanlarına karışmak onun için bir başka zor engeldi. 'Burada çok kalmayacağım. Sadece araştırma.' uçakta söylediği cümleyi ardı ardına tekrar etmeye devam etti.

Ne kadar çok söylerse inanması o kadar kolay oluyordu.

Sisli Londra akşamına çıktığında, Kasım ayı daha ilk günlerinden soğuğu kucaklamıştı. Tek eliyle ceketini çekiştirdi ve boynunu kapattı. Yine de soğuk hava, bulduğu boşluklardan içine girmekten geri durmadı. Bir an önce taksiye binmek için acele etti.

Valizi hızla çekeleyerek kaldırımdan indi ama aynı anda birisine çarptı.

İnce bedeni çarpmanın etkisi ile savruldu ve ayakta kalmayı beceremedi. Kendini ıslak kaldırımda bulduğunda bir an gözlerini kırpıştırdı.

"Çok özür dilerim!" güçlü ve İngiliz aksanına sahip ses kulaklarına dolduğunda, olanları algıladı. Önüne düşen kızıl saç tutamlarını çekiştirdi ve kendisine çarpan adama döndü.

İngiltere'nin soğuğuna rağmen, basit bir gömlek ve ceket giyinmiş uzun boylu birisi duruyordu karşısında. Kumral saçları dalgalıydı ve beyaz yüzünü çevreliyordu. Genç yaşına rağmen, sanki günlerdir uyumamış ve zor bir vakit geçiriyormuş gibi, yorgun bir ifadesi vardı. Ancak griye çalan yeşil gözleri, endişe ile gölgelenmiş, dudakları aynı endişe ile gerilmişti.

"İyi misiniz?" yere onun yanına çöktüğünde Daphne ondan yayılan meyan kökü, yağmur ve leylak kokusunu almıştı. Kokuda onu en az yakışıklı yüzü kadar sersemletmişti.

Bunun farkında olan genç adam gülümsemesine engel olamamış gibi duruyordu. Bu onu kendine getirdi.

"İyiyim." Dedi sonunda bulduğu sesiyle. "Ama yürürken önünüze baksanız, başkalarına bu soruyu sormak zorunda kalmazsanız."

Başını eğdi, bu sefer sadece bir gülümseme değil bir kahkaha sunmuştu ona.

"Aslında bana çarpan sizsiniz ama yine de bu öneriyi dikkate alacağım."

Daphne'nin yanakları soğuk havaya rağmen çabucak kızardı. Mavi gözlerini öfke ile kıstı ve yerden destek alarak doğrulmak için hamle yaptı. Adam bunun farkında elini uzattı ama görmezden gelip, kendi başına halletti.

Doğrulduğunda ıslanmış ellerini üstüne sildi ve valizini tuttu. Ona birkaç şey daha söylemek için hazırlanırken, arkalarından gelen sabırsız ama soğuk bir ses ile bundan vazgeçti.

"Marcus!" Daphne bakışlarını kaydırdığında, buz gibi soğuk siyah gözlerle bakıştı. Gözlerin barındırdığı soğuk, onu bulunduğu şehirden daha çabuk etkilemişti. Siyah saçlı, ufak tefek güzel kadından gözlerini çabucak çekti. "Geç kalıyoruz."

Marcus, omzunun üstünden ona baktı. "Geliyorum Miriam. Arabaya git."

Miriam, aldığı emirden hoşlanmamıştı ama dediğini yaptı. Elindeki ufak valiz ile hızlı adımlarla ortadan kaybolurken, Daphne gözlerini ondan çekti ve adının Marcus olduğunu öğrendiği adama çevirdi.

Aralarındaki mesafe çoktan kapanmıştı ve bu ne zaman olmuştu anlayamamıştı bile. Daphne, yakınlık ile tekrar afallamışken geriye kaçmak aklından bile geçmemişti.

"Artık adımı biliyorsun. Adil bir takas olması için senin de bana söylemen güzel olurdu aslında."

"Daphne." Adı dudaklarından öylece döküldü. "Daphne River."

Marcus'un gözleri ışıldadığında gülümsemesi daha da çarpıcı bir hal aldı.

"Marcus Whitmore." Diyerek o da kendini tanıttı. Ve sonra elini ağır bir şekilde kaldırıp hala inatla kadının yanağına yapışmış kızıl saça dokundu. "Tekrar görüşmeyi umuyorum, Daphne."

Soğuk parmakları, onun kan ile alev almış yanağına hafifçe dokundu. Dokunuşu kısaydı ama etkisi bir patlama gibi Daphne'nin bedenine yayıldı.

Marcus elini geri çektiğinde gülümsemesi kaybolmuştu. Ardından bir başka şey söylemeden döndü ve Miriam'ın kaybolduğu yere doğru yürüdü. Geriye bakmamıştı.

Daphne, Marcus gözden kaybolduğunda elini kaldırdı ve onun dokunduğu yere parmaklarını bastırdı. Böyle bir şeye nasıl izin vermişti? Bir yabancının kendine dokunmasına müsaade etmişti. Yetmemişti ona birde adını söylemişti.

"Tanrı aşkına Daphne!" kendine inanamıyordu. Elini, yanağından hırsla çekti. "Bu şehir seni kötü etkiliyor."

Olanları zihninden silmek için başını salladı ama unutamayacağını biliyordu.


"Londra'ya hoşgeldim!" diye adeta tısladı ve yeniden valizine sarıldı. Burada olmaktan hoşlanmıyordu.


~


Merhaba! :)

Bu hikayemin bölümleri diğerleri gibi uzun uzun olmayacak. Daha kısa ve bir aksilik olmazsa daha sık gelecek.

Karakterlere ve bulunulan ortamla ilgili bilgi almak isterseniz A Discovery of Witches dizisine bir göz atın derim.

Görüşmek üzere. :)


Mells.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 05, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

L'Ange ÉgaréWhere stories live. Discover now