1•Panayır.

652 40 15
                                    

İyi okumalar.

1•Panayır.

Panayır. Panayırları herkes severdi. Ancak eski modada kaldığından dolayı günümüzde pek fazla yoktu. Koskoca Kore'de bile yalnızca bir panayır vardı ve on beş senede bir düzenleniyordu. Tabi bunu fırsat bilen yaşlı kesim biletlerin çoğunu almıştı. İnsanlara eskileri yad etmek iyi geliyordu. Tabiki de bazı öğretmenler bu panayır işini fırsata çevirip öğrencileri ödev olarak yolluyorlardı. Örneğin edebiyat öğretmenim.

"Sanata hakim olun çocuklar, böylece hayatınız resme dönüşür ve bir peri masalı olur."

İronik olan tarafı bu cümleyi kuran öğretmenim kocası tarafından aldatılıyordu. Daha ironik olan ise kendi çocuğu olmazken, kocasının diğer kadından ikizleri vardı.

Peki ben bunları nereden biliyordum? Şöyle izah edeyim; asosyal ve sessiz biriyseniz. Kimse sizinle iletişime girmez. Sizinle kimse iletişime girmediği için siz insanları gözetlemek zorunda kalırsınız ve okul çıkışında boş bir sınıfta edebiyat öğretmenimizin kocası ve başka bir kadını öpüşürken görmüştüm. Birazcık da stalkın gücü ile her şeyi öğrenebilirdiniz.

Eklemek gerekirse de edebiyat öğretmenimin kocası aynı zamanda spor koçu.

Kısaca her zaman yaptığım gibi görmezden gelmiş ve olayı kendilerine bırakmıştım. Bu mesele bana düşmezdi nasıl olsa. Ayrıca panayır tam olarak yirmi iki saat sonra başlayacaktı.

Şuanda ülkede var olan tek panayır grubu, Seul'ün ortasında çadırlarını dikiyordu.

Bir ödev için fazla gereksizdi bu. Kadın kendi kocasına sahip çıkamamış, lise öğrencilerine bakmaya çalışıyor. Komik!

Çok sövgülü iç sesimi susturup karşımdaki aynaya baktım. Odamdaydım. Kısaca bahsetmek gerekirse odam bebek mavisi ve gri ağırlıklıydı. Yer yer bebek mavisi, yer yer de gri boyanmış duvarlar, iki kişilik rahat ve gri pikeli bir yatak, siyah ve her zaman kapalı olan bir perde, koyu kahverengi bir çalışma masasının oyun masasına dönüştürülmüş hali, ek olarak da koyu kahverengi iki kapaklı bir giysi dolabı bulunuyordu. Aydınlatma led ışıklarıyla yapılmıştı ve odamda avize yoktu.

Ailevi durumumuz iyiydi. Babam ünlü bir hastanede cerrahtı. Annem ise sık sık seyehat eden bir iş kadını. Anne ve babamın alakası yoktu. Bu bilgiden de tek çocuk olduğumu varsayabilirsiniz. Ebeveynlerimin nasıl tanıştığını bile bilmiyorum. Ortak hiçbir konuları yok. Annem fazla işkolikti. Bir süre sonra babam da öyle oldu.

Benim teorim ikisinin de aynı barda sarhoş olduğu senaryoya daha çok uyuyordu.

Annem, bir aylığına Amerika'ya gitmişti. Her akşam onu aramamı ve rapor vermemi tembihleyerek tabiki.

Babam ise bir haftalık Japonya'ya seminere gitmişti. Her ikisi de yüklü miktarda para bırakmıştı. Ben de o paraların çoğunluğunu zulamın da bulunduğu oyuncak peluşumun içine tıkıyor ve buralardan kaçma planları için biriktiriyordum.

Şimdi belki düşünmüşsünüzdür, zengin, ailesi zaten evde yok neden kaçıyor?

Monoton.

Hayatım fazlasıyla monoton. Sıkılıyordum. Eve güvenlik nedeniyle hırsız bile girmiyordu ve var olan bütün oyunların hepsini bitirmiştim.

Hepsini derken,

gerçekten hepsini.

Artık sıkılıyordum. Bu yüzden aynanın karşısına geçmiş yatağımda yatarak değişik yüz ifadeleri yapıyordum. İç çekerek telefonumu elime alıp wifi yolu ile birbirine bağlı olan lambamı kapattım. Yatakta kayarak üzerimi örtmeden sağa döndüm ve kolumun üzerine başımı yerleştirip gözlerimi kapattım. Sıkılan birisinin uykuya dalması kolaydı. Benim uykuya dalmam ise çok daha kolaydı.

I Doll [IDOL] • kth.jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin