Sevgi....
Hissiz, taş kalpli insanı bile gökyüzünü sevdirecek, başka birinin saçlarını sevmek için kendini paralayacak hale getirir. O üzülünce ruhunuzun çekildiğini ve gözlerinizin etrafını koyu bir ıslaklık kaplamanın zamanlamasını ölçemeyecek kadar aciz olduğunuzu hissedersiniz.
Sevgi...
Sizi ölüme sürüklese 'sen varsan, sorun değil' demenizi sağlayacak kadar sabit, gözlerinizin içine bakarak ciğerinizi deşseler sesinizi çıkaramayacak kadar güçsüz bırakır.
Sevgi...
Ondan nefret etseniz de kalbinize tanıdık gelen sesi, kokusu, bedeni, ruhu nefretinizi bastıracak kadar güçlü tohumlarını bedeninize salacak kadar cömert.
Sevgi...
Heyecan, kalbinin midende, ağzında, beyninde, avucunda attığını hissetmek. Yukarı kıvrılan dudaklarından, tam gülüşünden öpmek için canınızı vermeye değecek kadar güçlü bir varlıktır.
Sevgi...
Dedim ya.. sizi öldürse yine seversin. Seni sevmiyorum dese vazgeçene kadar yine seversin. Eğer ondan vazgeçmediysen ve hâla umudu içinde ufakta olsa taşıyacak kadar güçlü bedeniniz varsa ona tekrar sarılmak istersin.
Bu kocaman ve ağır karmaşanın içine pervasızca yuvarlanmamın bir saatini doldurmak üzereydim. Bana verilen oda'nın kapısı'nın önünde yere çömelmiş alnımı gri ceviz ağacıyla yapılmış kapıya dayamış Jimin'in Jin hyung'a yalvarışlarını dinlediğim yedinci. Altmış dakikaydı. Pes etmiyordu. Buraya gelmekten ve saatlerce Jin hyung'a yalvardıktan sonra içeriğe girmeden gitmesine rağmen pes etmiyor tekrardan geliyordu.
Gözlerim de biriken yaşların akmaması için direniyordum. Beni bu derece yıpratan ve hayal kırıklığına uğratan biri için yaşlarımın yanaklarımdan yuvarlanmaması adına verdiğim mücadele bir saatin sonunda beni epey yorduğundan yaşlarımı bırakmıştım. Şimdi ise avuç içlerimi ağzıma kapatmış dişlerimi etime geçirip sesimin çıkmamasına gayret ediyordum.
"Yalvarırım.... yalvarırım hyung onunla bir kere konuşayım. Beni... beni... içeriğe al lütfen! Sana yalvarıyorum, lütfen. İçeriğe girmeme izin ver. Buna ihtiyacım var,"Jimin'in kırılgan ve titrek sesi kulağıma dolduğunda ciğerimin patlamasına neden olacak hıçkırığımı usulca dışarıya bıraktım.
Kalbim ve bedenim daha fazla buna katlanamayacak gibiydi. Bir an önce gitmesi gerekiyordu yoksa ben daha fazla kendimi tutamayıp odadan dışarıya çıkacaktım.
"Olmaz, Jimin. Buna izin veremem,"Jin hyung altı gündür Jimin'e ne diyorsa aynı şeyleri yedinci günde tekrarlıyordu. Jin hyung'un bıkkın ama bir o kadar üzgün ifadelerini hayal edebiliyordum.
"Buna...buna cidden..çok ihtiyacım var. Onun sesini duymaya, kokusunu ve varlığını hissetmeye çok ihtiyacım var, hyung!"Jimin sesini sona doğru yükseltmişti. Neredeyse ağlamak üzereydi ve bedeni'nin, elleri'nin deli gibi titrediğinden, gözleri'nin kızardığından, ayakta zor durduğundan emindim.
Taehyung telefon konuşmalarımızda onun yıkılmamak için direnen tarihi bir harâbeye benzediğini, kendini hayattan ve insanlardan soyutladığını. Sürekli benim ismimi sayıklayıp ısrarla kendini boş odada birileri varmış gibi açıkladığından bahsetmişti.
Sonra hiç yemek yemediğin den, geçen gün tekrardan PK ve tayfasıyla ölesiye kavga ettiğin den, PK'in kolunun kırıldığın dan, üvey babası'nın boynunda ağladığın dan Taehyung bunu gördüğünde şok ve duygusal bir çöküntüye maruz kaldığından bahsetmişti. Bunları anlatırken asla kendi fikirlerimden ona bahsetmemiştim ve Taehyung'a onu üzmek ve kırmak istemediğimi ama bana bunlardan bahsetmeye devam ederse sinirleneceğimi söylemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desired foreigner 'Jikook'
Ficção GeralBitiremediğimiz kadifemsi çiller ve kilise çocuğu'nun yarım kalmış hikayesi