4.BÖLÜM

12.4K 638 72
                                    

4.BÖLÜM

          Annemin odama gelmesiyle gelecek olan sorulardan kurtulmuştum. Misafirlerin gittiğini söylediğinde onlar da ayaklanmış ailelerinin peşinden evden çıkmışlardı. Ortalığı toparlama konusunda anneme yardım edip odama geçtim ve açılmamış olarak kalan son kitap kolimi de açıp yerleştirdim. Babamın umutlarını boşa çıkarmamak için birkaç test çözdüm. Kazansam bile bitiremeyeceğim bir okul için çabalıyordum. Olmayacak, imkansız hayaller. Kitaplığımda parmaklarımı gezdirip herhangi biri üzerinde durdum ve kitabı alıp balkona çıktım. Üzerimde kalın, polar eşofmanlarım, ayağımda panduflarım vardı. Küçük battaniyemi üzerime örterek hamağa çıktım. Bir süre sadece kitap okuduktan sonra esnemeye başlamamla kitabı bıraktım. Hava da epey soğumuştu ama yine de içeri girmek istemiyordum. Titreyişlerim arttıkça yaşadığımı hissediyordum. İnsana yaşadığını, hala hayatta olduğunu hissettiren en çok acıydı. Alışmıştım ben acıya. Canımdan can kopmasına. Titreyişlerim dişlerim birbirine vuracak kadar çoğaldığında doğruldum ve indim hamaktan. Soğuk hava ile son kez ciğerlerimi doldurmak için balkon demirlerine adımladığımda karanlıkta parlayan bir çift mavilikle karşılaştım. Gözleri tam gözlerimi bulmuştu. Beni izliyor olmasını düşündükçe kalp atışlarım hızlandı. Titreyişlerime karıştı sert ama yine de kesik kesik aldığım nefes. Bu adam her seferinde nasıl başarıyordu bunu? Saniyeler içerisinde nefesim kesiliyordu sanki. İyi biri miydi, yoksa kötü mü?

        Yine ve yine gözlerini kaçıran taraf ben olmuştum. Derin bir soluğu ciğerlerime hapsedip çırpınıp duran kalbimi sakinleştirmeye çalışarak usulca verdim dışarı. Başım yere eğik arkamı döndüğümde bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bir kere daha dönüp bakmaya kalbim dayanmazdı. Odama girip balkon kapısını kapattım ve perdeyi çekmeden hemen önce kendime hakim olamayarak bir kere daha baktım ona. Alev almış mavileri tam gözlerimin içine bakıyordu. Biraz yakın olsak gözbebeklerinde kendimi göreceğimden öylesine emindim ki... Kalbim kabul etmeksizin çırpınırken acıyla baktım ona bir kez daha ve istemeye istemeye kapattım perdeyi. Yatağıma oturduğumda hala aklımdaydı gözleri en ince ayrıntısına kadar. Başımı iki yana sallayıp bir umut aklımdan çıkmasını diledim. Aklımdan çıkmadığı gibi zihnimin benim bile bilmediğim kuytu köşelerine kadar hakim olmasıyla çabalamaktan vazgeçtim. Bunu istemiyordum. İmkansız hayallerimle dolu defterime bir çentik de onun için atmak istemiyordum. O ancak benim imkansızım olabilirdi. Hayatın bana gösterdiğibu acı yanına aynı onun kadar acı, buruk bir gülümseme gönderdim gözlerimden akıp yanaklarıma süzülmüş gözyaşlarımla.

*** *** ***

       Dün gecenin hala izlerini taşıyan yorgun bedenim yataktan çıkmamak için direniyordu resmen. Yine de asker bir babanın kızı olarak güneş ilk ışıklarını gökyüzüne salarken kalkmıştım. Eskiden her sabah bu saatte kalkar babamın spor yapmasını izlerdim. Bir süre sonra bırakmıştım bunu. Ben de babamla koşmak, eğlenmek isterdim çünkü. Oysa yaptığım tek şey babam bahçede koşarken bir sandalyeye oturup onu izlemek olurdu. Bu yüzden vazgeçmiştim ben de izlemekten. Bir çentik de buydu işte imkansızlarım arasında. "Özgürce koşmak!"

           Yatağımdan kalkıp üzerime koyu mavi kotum ile kırmızı kazağımı geçirdim. Bugünlerde daha da soğuktu hava. Mutfağa geçtiğimde annem kahvaltıyı hazırlıyordu. Beni görünce yanıma gelip hemen kollarına almıştı bile. Saçlarımdan öpüp işine devam etmişti. Kısacık bir an anneme baktım. Her gece gelip nefesimi dinleyen anneme. Başımı iki yana sallayıp düşünceleri aklımdan kovup portmantodaki montumu üzerime geçirdim. Anahtarımı da alıp evden çıktım. Apartmanın basamaklarını yavaşça indiğimde bisikletimi görünce birkaç saniye dursam da bir daha aynı şeyleri yaşamamak için bisikletimi almadan apartmandan çıktım ve ellerimi ceplerime sokuşturup yokuşu çıkmaya başladım. Bir adım, iki adım... on adım, on bir adım... Daha yirminci adımımı atamadan kesilen nefesim beni zorlasa da devam ettim adımlarımı atmaya. Sonunda yokuş bittiğinde öksürüklerim arasında durup ellerimi dizlerime yasladım ve kendime birkaç saniye zaman tanıdım. Kolumdan tutulmam ile irkilerek doğruldum ve kolumu tutan kişiye baktım. Onun olacağını düşünmemiştim bile.

"Sen iyi misin?"

        Kısa bir duraksamadan sonra başımı salladım. Kendimde konuşacak gücü bulamıyordum. Gözleri yüzümde dolanırken sadece onu izliyordum. 

"Bakkala mı?"

"E-evet."

        Titrek çıkan sesimle ona cevap verdiğimde başını sallamış ve ilerlemem için eliyle gösterdi. Ufak adımlarla bakkala doğru ilerlerken sadece iki adım arkamdan geliyordu. Bakkala girmemin hemen ardından açık bıraktığım kapıdan o da girmişti.

"Ooo Baran günaydın oğlum."

"Günaydın Rasim amca. Bana iki ekmek verir misin?"

"Sen ne istemiştin kızım?"

"İki ekmek de ben alacaktım."

         Adının Rasim olduğunu öğrendiğim bakkal amca ikimize de ekmek poşetlerini uzattığında aynı anda almıştık poşetleri. Yine aynı anda para uzattığımızda kısa bir an birbirimize baktık ama hemen gözlerimi kaçırdım her zamanki gibi. Rasim amca sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. 

"Çocuklar bozuğunuz yok muydu? Sadece birinizinkini bozacak kadar var."

         Ceplerime baksam da yoktu hiç bozukluk. Gözlerim ona döndüğünde onun da ceplerine baktığını gördüm. Bakışlarını kaldırdığında yine göz göze gelmiştik.

"İkisini de buradan al Rasim amca. Bozuk yok."

         Tam itiraz edecekken sert bakışlarıyla karşılaşmam ile dilime ket vurulmuştu sanki. Hiçbir şey söyleyemeden kendimi bakkaldan dışarı attım. Hemen peşimden de o çıktı dışarı. Yanıma ulaştığında başım öne eğik mırıldandım.

"Teşekkür ederim."

"Önemi yok."

         Bir daha göz göze gelmeden yürümeye başladığımda bu kez yanımda yürüyordu. Yokuşun yarısına geldiğimizde o çoktan önüme geçmişti bile. Birden arkasını dönüp çatık kaşlarıyla bana baktı. 

"Her zaman bu kadar yavaş mı yürürsün sen?"

         Diyemedim o anda hızlı yürürsem kalbim dayanmaz. Ölürüm... Başımı eğip yanından geçtim ve yavaş adımlar atmaya devam ettim.

"Hey ne dedim şimdi ben?"

         Ne çok soru sormuştu bugün. Yanıma ulaştığında bugün ikinci kez kolumu tutup beni durdurdu.

"Bütün kızlar niye aynı? Trip atacak ne dedim söylesene."

         Önce kolumu tutan eline baktım. Dokunduğu yer ateş olup yanıyordu sanki. Usulca elinden kolumu çektim.

"Trip atmıyorum."

"Peki ya bu yaptığın ne? Altı üstü neden yavaş yürüyorsun dedim."

         Sıkıntıyla nefes alıp ona döndüm. Bir süre yüzüne bakıp sorusunu cevapladım ve yanından ayrıldım.

"Bir cevap olmadığı için cevaplamamıştım. Ama madem bu kadar ısrar ediyorsun söyleyeyim. Yavaş yürüyorum çünkü hızlı olursam ölürüm."

*** *** ***

İMKANSIZIM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin