Otuzların Kadını

42 3 3
                                    

Hep yazdı.Hayatım hep yaz gibiydi.Pencereden bakınca okyanusu görebilirdin.Yeni yıkanmış ıslak balkon mermerlerine çıplak ayak le basabilirdin. Sahile giden tek şerit yolda, tanıdığın birilerini mutlaka görebilirdin.Sıcak kum kokusu havaya karışıp yükselirdi.Gündüz yorulana kadar arkadaşlarınla sahilde oturabilirdin. Gece boyunca ateş yakıp çocukluğundan, genç kızlığından , son yıllarda hayatımıza giren erkeklerden konuşabilirdik.Şimdiye nasıl geldiğimizden, şimdi hayatın neresinde olduğumuzdan ve sonra olabilecek her şeyden.Ellerimizde ki kadehler sabah boşaldığında, bazılarımızın çocukları uyanıyordu.Onlar kalkıp gittiğinde yalnızca iki kişi kalıyorduk.Ve biz de kalan biraları içiyorduk.Sık sık birbirimize,iyiyiz diyorduk ama iyi değildik.Hayat, yazdan ibaret değildi, diğer mevsimleri yaşamak zorunda bırakıyordu bizi.Yaz sonu gelmişti.Bir daha ki yaz başlangıcında evli mi olacaktım ? En iyi okuldan ortalama ile mezun olmak, iyi bir iş yerinde çalışıyor olmak, yıllardır aynı adamla çıkmak, şikayet edemeyeceğim bir hayat mıydı ? Öyleyse neden kuşkuya düşüyordum ? Tek derdim onlar gibi mi olmaktı ? Evlenip, sabah erkenden eve şöyle çeki düzen vererek, kocamın yanına kıvrılmam, daha sonra çocuklara kahvaltı hazırlamam mı gerekiyordu ? Bunu istemiyordum.Bu yüzden buraya kaçıp gelmiştim.Eski günlerdeki gibi.Bu bir kaç günlük yaz büyüsünü bozmak istemiyordum.Onu veya ilişkimizi düşünerek yaz sonunu mahvetmeyecektim. İstanbul'a döndüğümde zaten her şey benim kontrolümden çıkacaktı.Benim yerime kararlar veriliyor, ne isteyip istemediğim önemsizleşiyordu.Burada en azından bütün kararlar bana aitti.

İlk kez 1994 yılında üniversiteyi kazanınca gitmiştim İstanbul'a. Babamın İzmir'de okumam için ısrarını, onlara yakın olmamı istemelerinin nedenini şimdi daha iyi anlıyordum.Nemli, ıslak,bulutlu İstanbul'a aşık olduğumu sanmıştım.Oysa ben kaçmaya aşıkmışım. İlk gençlik yıllarının deliliğine kapılmışım.Büyüdükçe,İstanbul'da kaldıkça , akşamüstleri yapılacak tek güzel şeyin yalnız başına Arnavutköy'de yürümek olduğunu öğrenmiştim.Belki Mecidiyeköy'de ki balık ekmeği de seviyordum. Ayasofya'nın bahçesini.Orada kar yağdığında tüm dünya sessizlik içine kapılırdı.Üniversite öğrencisiydim.Şimdilerde otuz yaşında bir kadınım.Artık ehliyetime ve nüfuz cüzdanıma bile bakmak istemiyordum.Hiç otuz olmayacak gibi yaşamıştım.On sekiz yaşımda İstanbul'da , büyük bir kente gece inip haykırmıştım. İstanbul'un yazı, buranın yazına benzemezdi.İnsanlar orada evlerine erkenden çekilmiyordu.Burası mutlu küçük evlerden oluşuyordu.Orada herkes yeni ilişkilere açıktı, herkes başkaldırıyordu.Burada ki gibi evli insanlar hiç de göze çarpmıyordu.Sanki herkes orada yaşıyordu.Oranın yazı buranın baharıydı.

Bir pazar gecesiydi.Bahardı.İnsanlar yeni yeni kısa kollu tişörtler giymeye başlamıştı.Yirmi üç yaşındaydım.Artık hafta sonları Büyük Ada'ya kaçacak yaşa gelmiştim.Kaldığımız otelin bahçesinde küçük yeşil ağaçlar vardı.Sokaktan bisiklet sesleri geliyordu.Odanın sarı perdelerini açıp balkona çıkmıştım.İstanbul, yirmili yaşlar hiç bitmeyecek gibi geliyordu.Ay çok beyazdı.Müzik sesleri uzaktan geliyordu.Açıkçası o gün Melih ile birbirimizle konuşamıyorsak, yürümeliydik.Belki o gün hiç tanışmamalıydık. Büyük kayıplar yaratmamak gerekti.Otuzlu yaşlara geldiğimizde bizi büyük kayıplar yıkardı.Kendi odalarımıza geçmeliydik, oda soğuk diye birbirimize sokulmamalıydık.O gece nefesimi kesen sadece Melih 'in sigarası mıydı? Soluk soluğa o yüzden mi kalmıştık? Yoksa , aşk mıydı...Melih  ile yedi yıl süren ilişkimizde ki , sabah öpücükleri artık göstermelik sevgi miydi ? İkimiz için de bir şeyler eskisi gibi değildi ama bu günlere kadar özenle yarattığımız her şeyi sırf benim kuruntularım yüzünden bitirmekten korkuyordum.O hala geçen sabah uyandığında beni yanında gördüğü için mutluydu.Ola ki evlenecektik, kavgaları, pürüzleri, sessizlikleri,ilgisizlikleri onun üzerine yıkıp boşanmak isteyecektim.Yatağın öbür tarafını özler miydim? Bir kaç gün onu başımdan savdığımı sanmıştım ama , hayır, insanlar insanlardan, evlerinden,odalarından kaçamazlardı. Yıllardır, elini tutarak caddeleri, sokakları, meyhaneleri gezmiştik.Okuldan bile birlikte mezun olmuştuk.Ya gittikçe yabancılaşan iki ihtiyara dönüşüyorsak, çürüyor olamaz mıydım? Bakımsızlaşıyordum. Melih'in benden ayrılması daha akıllıca olacaktı.Olaylara kendimce yorumlar getirmekten, onunla konuşmadan yargılamaktan,eleştirmekten,katlanamamaktan, işin tuhafı artık onu sevmediğimi düşünerek buraya kaçıp , kafa dinleyememekten yorulmaya başlamıştım.Geçmişimden ve hiçbir şeyden kaçamıyordum. Önemli değildi.Otuzlu yaşlarda her kadının kafası karışırdı.Benimde kafamın karışacağı bir yaştı bu.

OTUZLARIMDA OLMASAYDIM: SENİN OLURDUMWhere stories live. Discover now