Parçalanmış bir bulut gibiydi ve yağmurlarıyla zehirini aktıyordu bilmeden, belki bilerek ama kendinde kaldıkça kendisini öldürmekten hatta belki de bir türlü arzuladığı ölümü bulamadığından zehir olup yağıyordu,
istemeden belki ya da isteyerek ne fark eder akıtmıştı zehrini... bulmamıştı hep aradığı o ölümü ama bilmiyordu kazanmanın yolu kaybetmekten geçer. İçine soruyordu, tanrıya tüm bu kaybetmelerin hangisinde kazanacaktı, ya da var mıydı kazanmak? Titrek elleri sigarasını tek nefeste bitirmeye mecbur ediyordu onu, belli hiç tutulmamış elleri. Saçları fazla derli toplu belli hiç okşanmamış. İnancı kalmamış cehennemini bu dünyaya taşımış cennete küsmüş. Gülüyor, bilirim o gülüşü onunla paylaştığım en güzel şey bu. Acıdan ölüyorsun ama kahkahaların etrafa doluyor hiç acısı olmayan her kadın aşık olurdu eminim nedenini bilmediği bu güzel gülüşe ve sorgulardı niye bütün adamlar böyle güzel gülmüyor diye. Neydi o söz yankılandı kulaklarımda birden "güzel şeyler büyük acılarla gelir aldanma."... gözlerini kaçırıyordu bana bakarken bilirdim bu kaçırmaları kendinden emin değilsen telaş içinde etrafı ararsın çünkü bir şeyler seni güçsüz kılarken silahına davranmak için etrafı kolaçan edersin sevgi zaaftır. Silahını bulup bana uzatsa bile tetiği çekemediğinde sustu, susuşları başladı çünkü artık kalbi konuşuyordu nefret etti bundan. Ölmek istedi. Ölümün bile onu kurtaramayacağını hissetti. Hiçleştirdiği bir dünyanın içinde gelip bir nefes oldum ama onu öyle güçlü bir şekilde tutmak istiyordu ki bu onu boğdu, sustu. Kızdı. Tüm ihtimalleri yeniden düşündü. İçkiye vurmak istedi kendini bir sigara yaktı ardı arkası kesilmeyen bir sürü sigara daha sonra içinde tuttuğu nefesi kalbinin toprağına ekti ve diledi uzun zaman sonra tüm kötülüklerin acısını içinde hissederek o nefesin filizlenip ona bir dünya olmasını diledi.